Filmdeki en uç korku sahnesi hayaletvari Harey'in Solaris'teki ilk intihar denrmesi başarısızlığının ardından yeniden uyanmasını gösteren sahnedir: Harey sıvı oksijeni içtikten sonra donmuş bir halde yerde yatar; sonra birdenbire hareket etmeye başlar, dayanılmaz bir acıya katlanan bedeni, erotik bir güzelllik ve acınası bir korkunçluk içinde seğirir - istemediğimiz halde var olmakta hâlâ ısrar eden iğrenç bir balçığa indirgendiğimizde böyle başarısız bir kendini-yok etme sahnesinden daha travmatik bir şey olabilir mi?
Tarkovski'nin kahramanları dizlerinin üstünde, başları yukarıya, göğe dönük dua etmezler; aksine nemli toprağın sessiz kalp atışlarına yoğunlaşıp kulak verirler...
Önce, tüm gördüğümüz bir boşluktan ibarettir;
sonsuz karanlık bir gökyüzü, evrenin meşum ve
dipsiz kuyusu, uzayın koordinatlarını bildiren soyut
noktalar olarak sağa sola saçılmış parıldayan yıldızlar,
sanal nesneler; derken birdenbire adeta stereofonik
bir sistemden, sanki derinlerimizdeki arka fondan
gelen olağanüstü bir ses işitiriz. Bu ses, sesin kaynağı
olan görsel bir nesneyle buluşur; Titanik’in uzaydaki
emsali, devasa bir uzay gemisi ekran gerçekliğinin
çerçevesinden muzaffer bir edayla içeri girer. Bu
nesne-Şey’in gerçekliğe fırlatılan bir parçamız olarak
sunulduğu aşikârdır. Devasa Şey’in sahneye davetsiz
girmesi ferahlık getirir ve adeta boşluk korkusunu,
evrenin sonsuz boşluğuna gözümüzü dikip bakmanın
yarattığı endişeyi ortadan kaldırır.
Tarkovski’nin öbür bilimkurgu şaheseri Stalker (İz
Sürücü) bu her yerde-mevcut Şey’i tamamlayıcı bir
karşı unsur kurgular: Bir yasak Mıntıka’nın boşluğu.
Bilinmez bir kasvetli diyar, bir Mıntıka olarak bilinen
bu yer 20 yıl önce arkalarında yıkıntılar bırakmış bazı
gizemli yabancı varlıklarca (göktaşı, uzaylılar...) ziyaret
edilmiştir. Ordu tarafından izole edilip gözetim
altına alınmış bu ölümcül Mıntıka’da insanların yok
olduğu varsayılır. İz sürücüler uygun bir paraya insanları
Mıntıka’ya ve bu Mıntıka’nın ortasında bulunan ve en derin isteklerin gerçekleşeceği iddia edilen gizemli Odaya rehberlik eden maceracı insanlardır.
Mıntıka, kişinin kendi hakikatiyle yüzleştiği (ya da bu hakikati yansıttığı) salt ussal bir fantazmatik alan değil, (Lem’in romanındaki Solaris gibi) bir maddi varlık, evrenimizin yasa ve kurallarına uymayan bir mutlak Ötekiliğin Gerçek’idir.