Yaşamana değdi mi? Hiç bir tabloya, büyük bir binaya bakıp ya da bir kitaptan bir paragraf okuyup birden dünyanın genişlediğini, aynı zamanda küçülüp mükemmel bir saflıkta olan bir öze dönüştüğünü hissettin mi?
O günlerde bana öyle geliyordu ki, kadınlar yaşamlarındaki maceralar yüzünden baskı görürken, erkekler göklere çıkarılıyordu. Neden? Neden böyle oluyordu? Neden erkekler başlarından geçen maceraların kendilerine kazandırdığı öncelikleri göğüslerinde birer madalya gibi taşıyıp gerine gerine yürüyebiliyorken, kadınlar bu maceraların ağırlığı altında sararıp soluyor, suskunlaşıyorlardı? Kadınların başına gelen olaylar, bir balon gibi şişer şişer, gündelik yaşamlarını kaplar, öyle hızla büyür ve öyle büyük baskı yaparlar ki, zamanın basit ölçüleri bile -saatler, günler, aylar- bunun içinde erir gider.
Bir aile sonsuza kadar peri tozunun içinde gömülü duramaz, bu da yalanların ve ailenin tarihçesine gömülmüş önemsiz, başkalarına anlatmadıkları ayrıntıların açığa çıkması anlamına gelir.