Tavır - Sayı 165

Tavır Dergisi

Tavır - Sayı 165 Sözleri ve Alıntıları

Tavır - Sayı 165 sözleri ve alıntılarını, Tavır - Sayı 165 kitap alıntılarını, Tavır - Sayı 165 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Deniz Korcan (Haziran 2007)
'89 1 MAYIS'INDA KATLEDİLEN MEHMET AKİF DALCI'NIN ANISINA... Bugün 1 Mayıs. Canım 1 Mayıs... Benim olan her şeyi aldım da geldim. Açlığımı, ayakkabısızlığımı, yoksulluğumu, işsizliğimi, hastalığımı, hapisliğimi ve hasretliğimi; bütün öfkelerimi aldım da geldim.
Sayfa 99 - Tavır Yayınları (Denemeler 1)Kitabı okudu
Seval Alp (Mart 2000)
Seni, ben sensizliğinde, seni ben sana olan hasretliğimde sevdim.
Sayfa 12 - Tavır Yayınları (Denemeler 1)Kitabı okudu
Reklam
İbrahim Karaca (Mayıs 2004)
Verili hayatın dışından bihaber olan veya bu dayatma hayatın gayri insaniliğini kavramaktan uzak kaldığı için, topluma "uyumlu" sayılan insan tipi, yabancılaştırılmış bu sahte dünyanın tabanı olmaktadır.
Sayfa 32 - Tavır Yayınları (Denemeler 1)Kitabı okudu
Yılmaz Güney ve Sineması
‘68’in VE SOSYAL HAREKETLERİN ETKİSİNDE SİNEMA Mustafa Doğru Haziran 2008 "... ’68’le birlikte Türkiye devrim tarihinde yeni bir dönem başlar; reformizmin elli yıllık etkisine son veren devrimci gençlik mücadeleyi hızla yükseltir. Bu dönemle birlikte Türkiye'de devrimci bir sinema tarihinden bahsederken yüzümüzü ağartan Yılmaz Güney'dir. Her türlü baskıya, sansüre rağmen halkın mücadelesini, sosyalizme olan inancını filmlerine yansıtmıştır. İnsan onuruna aykırı, kopkoyu bir yoksulluğun içine itilmiş insanların gerçekleşemeyecek bir umuda, bundan da umutsuzluğa ve giderek doğaüstü güçlere yönelmelerini ve bir kısırdöngüye kapılmalarını anlatan 1970 yapımı “Umut”, Adana Altın Koza Film Festivali'nde en iyi film seçilir, ancak sansür kuruluna takılır. O güne kadar çekilmiş en gerçekçi film olan “Umut”la birlikte sosyalist Yılmaz Güney, sinema dünyasında yeni bir yol açacaktır. Feodal yapı ve ağalık düzeni üzerine yapılan ve kıyısına köşesine değinilen gerçeği oradan çıkarıp, sınıfın mücadelesinde ayakları üzerine oturtmuştur. Hemen ardından 1971 yılında “Baba” çekilir. “Baba”, ailesini geçindirmek için yurtdışına çıkmak ister ancak sağlık kurulundan geri çevrilir. Bu sefer ailesinin geçimini sağlayacağı vaadiyle patronun oğlunun işlediği cinayeti üstlenir. “Baba” yaşamak için alternatif yollara başvuran insanların durumunu başarıyla anlatır. Bu filmiyle de Altın Koza'yı kazanacakken, seçici kurula yapılan baskı sonucu değerlendirme değiştirilerek birinciliği alamaz. ..."
Sayfa 151 - Devrimci Sanat 1Kitabı okudu
Denemeler 1
Bu akşam başladığım kitap Ümit Zafer'in derlediği Denemeler 1 ne yazık ki sistemde çıkmıyor. 2010 yılındaki ilk baskı elimdeki ve 2000-2008 yılları arasından 37 tane yazı var.
Tavır Yayınları (190 Sayfa)Kitabı okudu
HALK İÇİN TÜRKÜ Tavır Dergisi Ocak 1993 "... Mesela, bir müzisyen gitarını alır, sahneye çıkar ve devrimden yana, haksızlığa ve yoksulluğa karşı güzel şeyler söyler. Bu müzisyen sahneden indikten sonra, yaşamını türkülerinden çok uzak ve farklı bir şekilde sürdürebilir. Ancak devrimci ozanların yaşamı söyledikleri türkülerden farklılaşmamalıdır. Bir sanatçı ancak toplumun tarihini oluşturan yüzlerden biri olduğunu kavramaya başladıktan sonra devrimcileşir. Burjuvazi bizi uzun dönem özel yaratıklar olduğumuz doğrultusunda kandırmış, duyarlılığımızın toplumsal sorunların yanıbaşında, şan, şöhret ve para içinde yaşamamıza elverişli olduğuna inandırmıştır... Ayrıca, bir şahsın sanatçı olduğuna kim karar verir? Ben tarihteki büyük şahsiyetlerin, Michelangelo, Picasso, Violeta Parra, Neruda ya da Atahualpa'nın "ben sanatçıyım" dediğine inanmıyorum. Halk onlara bu sıfatı vermiştir. Halk ve tarih. Çünkü tarih; onların yapıtlarının ruhunda bir iz bırakıp bırakmadığını belirleyendir. ..." Victor Jara
Sayfa 99 - Tavır Yayınları (Devrimci Sanat-1) adlı kitaptan alıntıdır.Kitabı okudu
Reklam
Devrimci Sanat 1 adlı kitaptan alıntıdır.
Devrimci Sanatta İçerik ve Faaliyet Semih Sercan Mart 1991 "Burjuvazinin, bireyselliği savunan ve onu örgütleyen ideolojisi burjuva sanat faaliyetinde de bireyselliği getirir. Burjuva sanatçısının kitlelerle iç içe geçmek ve onun sorunlarını ve taleplerini anlatmak gibi bir sorunu yoktur. Bu yüzden üretim faaliyeti de sanatçının yığınlarla iç içe geçtiği ve kendini böyle inşa ettiği bir sürece ihtiyaç duymaz. Üretim sürecinde sanatçı daha da yalnızlaşır ve kendi iç dünyasına ruhunun derinliklerine inmek için adeta inzivaya çekilir. Bu süreçten neyi anlatarak çıktığına bakmaya bile gerek yoktur. Anlattığı, bireysel bir dünya, bu dünyanın kendine has sorunları, arzuları, sıkıntıları, vs'dir. Toplumsallaşma gibi bir kaygısı olmadığından, estetiği de yine bu sürece, içeriğe uygun olarak kurulur. Kendi beğenilerinin belirlediği, sırları yalnızca kendisinde gizli, kimi zaman gizemli, kimi zaman uçuk bir estetik. Oysa devrimci sanat, büyük bir toplumsal paylaşımın savunucusudur. Ve bu da onun hem faaliyet, hem de estetik değerler açısından toplumsal bir yapıya sahip olmasını gerektirir. Yani üretim sürecinde ve sunumunda tüm emekçi yığınlara açık olan, estetiğinde de emekçi sınıfların sahiplenmesini gözeten bir sanat perspektifi vardır."
Sayfa 65 - Tavır YayınlarıKitabı okudu
Tavır (Mart 2007)
HRANT DİNK ... Hrant Dink'in ayakkabısının altındaki o delik bizim ortak yanımızdı, kardeş yanımızdı belki de... ... Onlar yoktu yaşamımızda... Türk... Kürt... Laz... Çerkes... Arap... Ermeni... Çoktuk biz... İnsandık ve bizim her birimizin ayrı isimleri vardı o kadar... Düşmanlık... Düşman olmak. Aynı kanı taşımıyorduk ama biz hep kardeştik, sokakların orta yerinde, pazaryerlerinde, tarlada tırpanda, işyerinde... Aynı toprak parçasına basardı ayaklarımız; orada karnımız doyardı, orada aç kalır, orada ağlar ve orada gülerdik... Düşmanımız belliydi: Yoksulluk, sömürü... Bir kurşun... Kör bir kurşun değil bu... Tarihin o izbesinden çıkıp gelen bir kurşun. ... Şükür, kardeşliğimizi öldürecek kurşun daha imal edilmedi. Edilmeyecek de, bizler var oldukça. Bizler var oldukça o kurşunlar hiç işlemeyecek kardeşliğimize...
Sayfa 137 - Tavır Yayınları (Denemeler 1)Kitabı okudu
Deniz Korcan (Kasım 2007)
FERHAT GERÇEK "Yağmurlu bir pazar günü, bir emekçi mahallesinde bir çocuk vuruldu. Çocuğun elinde bir dergi vardı. Çocuk dergi satıyordu. "Yazıyooooor, gerçekleri yazıyor!" diyerek. Kurşun çocuğun sırtından girip omuriliğine saplandı. Adı Ferhat'tı. ... O pazar, emekçi mahallelerinin dergisi sokakta elden ele dağıtılıyordu. Üzerlerine bir önlük giymişlerdi dergi satan insanlar. Üzerindeki önlükte kırmızı zemin üzerine sarı harflerle "Yürüyüş" yazıyordu. ... İşte Ferhat o gün yoldaşlarıyla beraber dergi satıyordu. Bilgiyi ulaştırıyordu yani. Bilinci. Kültürü, insanlığı... Ferhat çocuk, Goebbels'i duydun mu? Yaşın küçüktür diye söylüyorum, belki duymamışsındır. Hani Hitler'in Propaganda Bakanı Goebbels'i... "Ben ne zaman kültür sözcüğünü duysam silahıma sarılırım." diyen. Goebbels de çok korkuyormuş düşünceden. Goebbels yani... Yani faşizm be Ferhat... Yani düşünceye düşmanlık ezeldendir. Biraz da korkudan... ..."
Sayfa 117 - Tavır Yayınları (Denemeler 1)Kitabı okudu
Deniz Engin (Mart 2005)
FAİLİ MEÇHUL Sen son bir nefes almak için ciğerlerine söz geçirmeye çalışıyordun. El feneriyle yanına yaklaştılar, seni aramıyorlardı, bedenine saplanan kurşunun boş kovanını arıyorlardı. Başının hemen yanında duruyordu boş kovan. Kirli kanlı elleriyle aldılar hemen ve gittiler. Sonra mı? Sonra daha önce hep duyduğun sözler söylendi peşinden. "Faili meçhul"...
Sayfa 48 - Tavır Yayınları (Denemeler 1)Kitabı okudu
Reklam
Seval Alp (Kasım 2001
Bizi biz eden ne varsa düşmandılar. Bir lokma ekmeği bölüştüğümüze, kapımızı davetsiz çalışımıza, dar gününde yoksulun yanında oluşumuza düşmandılar. Bu yüzden binlerce kez vurdular beni.
Sayfa 17 - Tavır Yayınları (Denemeler 1)Kitabı okudu
Emperyalizm - Nobel - Orhan Pamuk - Kürtler - Ermeniler
AYDINLAR VE MUHALEFET Fatma Yılmaz Şubat 2008 "... Özgürlükten, demokrasiden, insan haklarından bahseden aydının en temel özelliği anti-faşist, anti-emperyalist olmasıdır. Bizim aydınlarımız ise emperyalizmin yeni-sömürgesi ülkemizdeki yeni yönetim biçimi olan faşizmi tartışmak, ona karşı sesini yükseltmek yerine şeriat gibi, türban gibi tali meseleler üzerine günlerce, aylarca, hatta yıllarca tartışır, “Cumhuriyet elden gidiyor” çığlıkları atar dururlar. Emperyalizmle girilen ilişkiler sonucunda, bağımsızlığını 50 yıl önce kaybetmiş bir cumhuriyetin nasıl bir cumhuriyet olduğunu tartışmazlar asla. Dünyanın dört bir yanında gizli ve açık işgalleriyle halkların kanını döken emperyalizmin karşısında halktan yana tavır almazlar, halka bilinç taşımazlar. Kaygıları, korkuları, kariyer hesapları vardır küçük-burjuva aydınların, bedel ödemeyi göze alamazlar. Çünkü sisteme göbekten bağlıdır onlar. Bu sebepten, Orhan Pamuk'u, “Devletin 30 bin Kürt'ü, bir milyon Ermeni'yi katlettiğini” söylemesine rağmen, aldığı Nobel'in ardından bağrına basan sistem; aynı sözleri yıllardır, o katledilenlerin cephesinden haykırdıkları için devrimci aydınlara tecritin, işkencenin, infazların en alasını layık görür. Haklıdan yana olmak, ezilenin yanında yer almak, emperyalist tekellerin önünde secdeye varanlar için en büyük suçtur!
Sayfa 173 - Tavır Yayınları (Devrimci Sanat-1) adlı kitaptan alıntıdır.Kitabı okudu
Ümit Zafer (Aralık 2007)
YALNIZ DUVARLARINI YIKABİLİRSİNİZ EVLERİMİZİN Biz, ev diyoruz yaşadığımız yere, evimiz diyoruz; siz ister gecekondu deyin, ister varoş ve hatta, mezbele diyenleriniz de var. Biliyoruz, iğrenerek bakıyorsunuz, bakmaya mecbur kaldığınızda. Öyle ya benzemez bizim evler, sizin o steril villalara. Hiç benzemez. Herkesin evi, içiyle de dışıyla da kendine benziyor besbelli. Bizimkisi mahçup dururken kıyıda köşede, sizinkiler birer haramilik abidesi olarak yükseliyor uluorta. Adeta kasılıyor o ecnebi isimli, çok özel güvenlikli ve hayli hususi konforlu villa-kentleriniz... Ve bizimkilerin duvarı, sıvasızdır. Size hoş gözükmez bu çıplaklık. Ve lakin, göz zevkinize uygun albenili boyaların parasına, yetmez bizim cümle cüzdanımız. Ol sebepten üryandır duvarları evimizin. Yüzümüzün makyajdan azade oluşu gibi, evimizin duvarları da çıplaktır. Ki çıplaklığın bu biçimi, korkutuyor sizi; çünkü bu duvarlar, bizim yoksulluğumuzun sizin haramzadeliğinize tuttuğu aynalardır. Her sıvasız duvarı, saltanatınıza bir tehdit olarak algılamanız da bundandır. Ama yanılıyorsunuz yine. Aynaları kırmakla gideremezsiniz o meşhur korkunuzu: "Gecekondulardan gelip gırtlağımızı kesecekler!"... O duvarlara yazdık biz, çocukluk aşkımızın ilk şiirini: "Ali Ayşe'yi seviyo..." Hepimiz Ali, hepimiz Ayşe'ydik bu hususta.
Sayfa 90 - Tavır Yayınları (Denemeler 1)Kitabı okudu
Deniz Engin (Mayıs 2001)
Anadan geçilirdi, yardan geçilirdi, ama yoldaş sevgisi derler bir şey var, işte ondan geçilmezdi. Geçemedi Gülsüman... yoldaşlarını ve halkını, bir de vatan dediği toprakları uğruna ölecek kadar seviyordu.
Sayfa 22 - Tavır Yayınları (Denemeler 1)Kitabı okudu