Bu kopuk yaz mevsiminde uyarının ilk kez sahilden ziyade İrene ile alakası vardı. Sarp sahil toprak topaklarından ve kumdan inşa edilmiş, askerler tarafından inşa edilmiş gibiydi, anafor herhangi bir yerden karaya, içeriye sokulmasın diye.
Askerler sarhoş olmuştu akşam vakti. Volta atıyorlardı yine. Şişeler çalılıkların içinde şıngırdıyordu. Bowling hatlarının, barlarda dans eden yazlık elbiselerin uzağında dikiliyordu askerler, radar hunilerinin altında. Işığı yakalıyordu huniler, bir de sudaki renklerin değişimini. Diğer ülkenin sınırına aitti onlar, tıpkı askerlerin diğer ülkenin sınırına ait olduğu gibi.
Tanıtım Bülteni:
Çağdaş edebiyatın en önemli seslerinden Nobel ödüllü yazar Herta Müller'den sorularla dolu ve soru işaretlerinden yoksun bir roman: Tek Bacaklı Yolcu. Müller'in benzersiz dili ve anlatımı eşliğinde sert, soğuk ve müdanasız bir ahir zamanlar portresi. Bir kadın ve üç erkek; bir kadın, birkaç ülke, bir deniz, dört duvar ve bitimsiz kentler... Aştıkça yenileri keşfedilen sınırların üzerinde bir denge mücadelesi, kuşatan korkular, ıssız odalar.
Herta Müller, Romanya'dan Almanya'ya göçtükten sonra yazdığı bu ilk romanda yabancılaşmanın öyküsünü hücresel kesitlerle betimliyor; var olmanın imkânsızlığını, kolektif acıları ve yüreğe çöken yabancıyla düşülen yolları anlatıyor. Yaşam hastalığından iyileşen çıkmıyor; yolcular hep utanç, yalnızlık ve yoksunluk eşliğinde yürüyor. Yaşam illetinin devası, içinde yaşadığımız şu karanlık, suçlu ve suçlayan dünyada, bulunmuyor.
Herta Müller, Tek Bacaklı Yolcu'da yalnızlığı taştan bir duvar gibi örüyor önümüze; taş kadar soğuk, taş kadar somut. Öyle bir yol ki tutulan, yolcuların hepsi ağır yaralı.
Ve diktatörler, işkenceciler, gözlerini dikip her şeyi izleyenler, yalnız ve örselenmiş bedenlerin içinde, her daim nöbette.
Kauçuk mermi, yürekte.