Kitap bana Sting'in "I'm a legal alien, I'm an English man in New York" sözünü hatırlattı.
Her ne kadar New York'ta yaşamasa da George'un bazen İngiliz olduğu için, bazen eşcinsel olduğu için uzaylı gibi görüldüğü doğru. Erkek arkadaşı Jim'i kaybettikten sonra yaşadığı yalnızlığı yalnızca bir gününü anlatarak ortaya koyuyor yazar. Komşularının ona, onun komşularına olan bakış açısı, okulda verdiği ders, okulun bahçesinde gezerken içini kıpır kıpır eden tenisçi, en yakın arkadaşının dert ortağı olması, öğrencisiyle gittiği bar, çakırkeyif girdiği deniz, eve dönüş, beraberliğin uzatılmış son dakikaları ve sönen umutların ardından alışık olduğu yalnızlığa gömülüş, bütün bunlar olurken birçok konudaki düşüncelerini olduğu gibi ortaya koyan monologlar ve en sonunda kaçınılmaz son...
Kitap başından sonuna kadar son derece yavaş ve durağan ilerliyor. Bu yüzden okurken, özellikle son 40-50 sayfasına gelene kadar, oldukça bunaldım. Son kısımları ilk kısımlara göre daha akıcıydı. Ancak anlatım yönünden son derece ince ve edebi bir anlatıma sahip olduğunu da eklemem gerek. Yine de, her ne kadar ince, hoş ve nazik bir anlatıma sahip olsa da bu kadar durağan kitaplar benim tarzım olmadığı için çok zevk alarak okuduğumu ya da başkalarına tavsiye edebileceğimi söyleyemem. Ama okuduğum için kesinlikle pişman değilim. Yalnızlık, özlem, dışlanma, umursamazlık gibi birçok duygu başarılı bir şekilde işlenmiş; özellikle eşcinsellerin toplumdaki konumlarını daha iyi kavramama yardımcı olduğu için kitabın bana kattığı birtakım şeyler var.