"Yeşilçam'ın kendine özgü ('masalımsı'), inanılmasa da hoşa giden bir hikayeleştirme tekniği ve kahraman yaratma refleksleri vardı. Bu nedenle, dramdan çok melodramı tercih etti, mühtehzi bir mizah yerine kaba komedide, toplumsal hicivde harikalar yarattı. Hikayeler hemen her zaman mantık hataları ve abartılarla dolu, imkansızlıklarla örülü ve olabildiğince sınıfsaldı. Kötülerin sosyal statüleri genellikle yüksek, iyilerinse hemen her zaman düşüktü. Göçerler, muhacirler, şehrin kenar mahallerinde kendi yağıyla kavrulanlar, fakir ama onurlularla maddi nedenler ya da mevki itibarıyla güçlü olanlar arasında bitmez tükenmez bir mücadele anlatılırken, izleyiciyi 'aşağıdakilerle' aynı ruh dünyasında birleştirmeye özen gösterdi bu sinema."
"Büyük konuşan 'küçük' hesapların adamıdır bunlar, sürekli böbürlenir ama üç-beş liraya kolayca tamah ederler. Aşağılık kompleksinin tarifi gibidirler, diyelim ki bir işi başarmışlardır, buna bir türlü inanamazlar; inandıktan sonra ise durum daha da vahim olur, kendilerini arsızca överler, yerlere göklere koyamazlar. İlkeler, kurallar, âdetler onları ırgalamaz, kolayca 'yalan söyleyebilmek' bizatihi bir hayat tarzıdır. Afra tafra, karşındakini güçsüz gördün mü 'babalanma' , aşırma fırsatı çıktı mı 'hacılama' , ele geçti mi anında 'paralama' , gırla gider ama, karşısındaki 'sert' yaptı mı hemen 'geriye patinaj' , güce 'secdeye durarak' biat ve 'iktidarın' kokusunu kilometrelerce uzaktan hissetme gibi faydalı hasletlere sahiptirler."