Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7

Ebu Mansur El Matüridi

Featured Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7 Posts

You can find Featured Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7 books, featured Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7 quotes and quotes, featured Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7 authors, featured Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7 reviews and reviews on 1000Kitap.
"Onlara biz zulmetmedik; onlar kendi kendilerine zulmettiler." (Hud: 101) Zulüm, bir şeyi ait olduğundan başka bir yere koymak demektir. Cenab-ı Hak, azap etmekle onlara biz zulmetmedik buyuruyor, çünkü onlar yaptıkları şeylerle bunu hak ettiler, dolayısıyla biz azabı ait olduğu yerden başka bir yere koymadık. Aksine onlar kendilerini olmaları gereken yerden başka yerlere koydular, kendilerini kendi maliklerinden başkasına yönelttiler ve O'ndan başkasına kulluk yaptılar, bu ise zulümdür.
Sayfa 259Kitabı okudu
"Ey babamız! Biz yarış için uzaklaşmış, Yusuf'u da eşyamızın yanın­da bırakmıştık; onu kurt yemiş!" (Yusuf: 17) Şayet yaptıkları şey büyük günah idiyse, yine de imandan çıkmış sayılmazlar. Çünkü daha sonra onlardan peygamberler çıktı ve onlar iyi kimseler oldular. Bu söylediklerimiz, Mutezile'nin ileri sürmüş olduğu; büyük günah işleyen imandan çı­kar iddiasını geçersiz kılmaktadır. Aynı şekilde Hariciler'in iddiasını da çürütmektedir, onlar şöyle diyorlar: İnsan büyük veya küçük bir günah işlerse kafir ve müşrik olur. Bu aynı zamanda, bile bile yalan söyleyen veya verdiği sözde durmayan veya emanete ihanet edenin münafık olacağı fikrini de çürütmektedir. Çünkü Hz. Yusuf'un kardeşleri emanete ihanet etmişler, verdikleri sözde durmamışlar ve aynı zamanda yalan söylemişler, fakat münafık olmamışlardı.
Sayfa 309Kitabı okudu
Reklam
"Ayrıca aramızda seni zayıf görüyoruz!" (Hud: 91) Bu cümle iki şekilde anlaşı­labilir. Birincisi, sen bizim büyüklerimizden ve önderlerimizden değilsin, sen ancak orta tabakadan birisin. Peygamberler böyledirler, onlar dünya işlerinde toplumun büyüklerinden değil, toplumun ancak orta tabakasından gönderilmişlerdi. Onlara göre güçlü ve şerefli olan, dünyaya ve mala sahip olan kişidir. Serveti olmayan insan, onlara göre zayıf ve zavallıdır. Çünkü onlar dini tanı­mıyorlar, ahirete de inanmıyorlardı. Bundan dolayı böyle söylüyorlardı. İkin­cisi, sen şahsen güçlü ve atılgan biri değilsin. Onun, basiretinde ve şahsında zayıf biri olduğu söylenmişti. İşte o insanların Hz. Şuayb'a zayıf demeleri, bu iki sebeptendi.
Sayfa 249Kitabı okudu
"İşin gerçeği şu ki onlar, mahiyetini bilemedikleri şeyi yalanladılar." (Yunus: 39) Onlar Kur'an'ın nazmını ve lafzını anlamadılar, içeriğini anlamak için üzerinde düşünüp incelemediler, aksine gözü kapalı olarak yalanladılar. Bir şeyin yalan veya doğru olduğu ancak düşünüp tefekkür etmekle anlaşılır, aklına geleni hemen söylemekle değil.
"Yeryüzünde birbirine komşu parçalar, üzüm bağları, ekinler; sürgünlü, çatallı ve tek gövdeli hurma ağaçları vardır; hepsi bir tek su ile sulanır. Böyle iken üründe bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan insanlar için ibretler vardır." (Rad: 4) Cenab-ı Hak bunları şunun için söylemektedir: Bütün yeryüzünün cevheri ve özü aynıdır, hepsi aynı su ile sulanmaktadır. Sonra oradan rengi, tadı, kokusu, lezzeti ve görüntüsü farklı ürünler çıkar; bu durum, onların kendiliğinden yetişmediği, sebeplerle oluş­madığı, aksine tek olan, müdebbir olan, Alim ve Hakim olan yüce Allah'ın lütfu ile meydana geldiği bilinsin diyedir. Çünkü onlar eğer kendiliğinden veya tabiatları gereği yahut sebepler sayesinde yetişmiş olsalardı, hepsinin kokusu, lezzeti, rengi ve tadı aynı olurdu. Söylediğimiz gibi onlar aynı renk, aynı tat ve aynı görüntüde olmayınca, tek olan, Alim ve lütufkar olan düzenleyici bir yöneticinin idaresi sayesinde yetiştiğine işaret eder.
Sayfa 415Kitabı okudu
"Kadın onu kesinlikle arzulamıştı; eğer Rabb'inin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadını arzulardı. İşte biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaş­tırmak için böyle yaptık." (Yusuf: 24) Bize göre ayet, farklı şekillerde açıklanabilir: Birincisi, kadın onu arzulamıştı ifadesi, kesin kararlı bir arzulama anlamına gelir. Yusuf da onu arzuladı mealindeki cümle ise, aklına geliveren bir arzulama anlamına gelir. Kulun kalbine geliveren bir duyguda hiçbir dahli yoktur, bundan dolayı da sorumlu tutulamaz. Bu, Hasan-ı Basri'nin sözüdür. İkincisi, Yusuf da onu arzulamıştı mealindeki cümle, sanki onu öldürmeyi arzulamış­tı manasına gelmektedir; onu öldürmeyi arzulayınca da, kadını öldürmenin helal olmadığına dair Rabb'inin uyarı ve işaretini gördü. Üçüncüsü, Hz. Yusuf'un onu arzulaması, Rabb'inin işaret ve ikazını görmeseydi şartına bağlanmaktadır. Yani Rabb'inin uyarı ve işaretini görmeseydi onu arzulayacaktı. Bazı müfessirler şöyle dedi: Hz. Yakub'un dudaklarını ısırdığını gördü. Bazıları da şöyle dedi: Hz. Yakup onun gözünde canlandırıldı ve onun parmağını ısırdığını gördü. Ayette zikredilen "burhan" kelimesinin asıl manası, kesin delildir; ancak o kesin delilin ne olduğunu biz bilmiyoruz. Onu en iyi Allah bilir.
Sayfa 318Kitabı okudu
Reklam
20 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.