ah buck! o kadar iyi, o kadar iyi geldin ki bana..
vahşetin çağrısı’nı mutlaka çook eskilerden okudum ancak hiçbir şey hatırlamamanın verdiği yetkiye dayanarak tekrar tanışmak istedim.
kitaba “bir solukta okumak” üzere bir seyahatte başlamıştım. bir solukta bitiremedimse de dünden bugüne uzanan sıcacık bir soluk oldu bana.
bir kez daha insan soyundan soğudum, bir kez daha köpeklere, kurtlara olan sevgim büyüdü.
saint bernard ve iskoç çoban köpeği kırması olan buck’ın bir yargıç’ın bahçesinde serpilmekte olan hayatı bir anda trajik bir şekilde değişince; güç koşulların, acımasızlığın, göze göz dişe diş kuralının ve daha pek çok zor duygu ve olayın ortasına sürüklüyor buck’ı.
buck’ın yaşadıklarını birinci tekil şahıstan okumuyoruz ancak anlatıcı onun duygularının tümüne hakim. orada korkuyu da asaleti de hak arayışını da dayanışmayı da buluyoruz.
seçkin selvi çevirisi çok güzel, çok duru.
bazı klasiklerin hangi yayınevinden okunacağı konusunda arada kalıyorum bazen. bu kitap özelinde kendi adıma can’ın baskısını tavsiye ederim. emeği geçen herkesin eline sağlık.
ve zaman zaman doğanın çağrısını bütün benliğinde ve zihninde duyanlara selam olsun.