The Drawing of the Three Reviews
You can find The Drawing of the Three reviews, The Drawing of the Three book reviews, The Drawing of the Three ratings on 1000Kitap.
Bu kitabı okurken araya neler girmedi ki.. Ölüm, tatil, yolculuklar... Çok uzun süre süründ güzelim kitap elimde. Serinin ilk kitabını sevmemiştim, uzun betimlemeler den dolayı ama ikincisi çok iyiydi. Silahşorun kendine yoldaş toplama şekli çok değişik ve etkileyiciydi. Özellikle tam bir kötü karakter olan cadıya sinir oldum. Ama sonunda karakteri oturdu. Okumanızı tavsiye ederim.
.Sahra çölünden biraz kırmızı ateş karıncası alsanız, sonra bir de buradan, yaşadığımız coğrafyadan biraz karınca alsanız bunları bir kavanoz içine koysanız ilk başta hiçbir hareketlenme olmayacaktır. Fakat o kavanozu alıp elinizle sallarsanız ateş kırmızısı karıncalar ve coğrafyamızın karıncaları üst üste gelecektir. Ateş karıncaları bunu siyah karıncaların yaptığını sanıp onlara saldıracak, siyah karıncalar da bunu ateş karıncalarının yaptığını sanıp onlara saldıracaktır. Aslında kavanozu sallayan sizin eliniz.
Bu örneği, dış güçler tarafından parçalanmak istenen coğrafyalar, karşı karşıya getirilen milletler için uyarlarsak, o karıncalar iki farklı milleti, o kavanozu sallayan el de dış güçleri temsil eder.
Kitap gerilim tarzı yazılan, insanüstü öğelerle harmanlanmış bir eser ve konu olarak Vietnam Savaş'ına değiniyor.Siyahi vatandaşlara karşı olan ırkçılığın üzerinde sıkça duruyor. Trenlerde nasıl ikinci sınıf insan muamelesi gördüklerini,
beyazlarla aynı yerde oturmalarının yasak olduğunu anlatıyor.
Heyecanlı bir serüven sizi bekliyor.Bunun yanı sıra bir beyaz adamla bir zenci kadının arasında geçen aşk hikayesine tanık olacaksınız.
Irkçılık, ideolojik bir düşünce değildir. Şartlar, tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir.
Kara Kule serisine yaklaşık bir yıl önce başlayıp, ilk kitabı okuduktan sonra, malesef hiç birşey anlamamanın verdiği hüzünle, seriyi rafa kaldırmıştım. Tekrar şans vermek adına, yine başa sararak ilk kitabı okudum ve yine birşey anlamadım. Ama bu sefer pes etmeden ikiciyi de okumalıyım diye düşünerek devam ettim.
Üç'ün çekilişi, yada Kara Kule serisi kesinlikle farklı bir Stephan King çıkarıyor karşımıza.
Anladım mı? İlk kitaba göre evet; keyif aldım mı? Stephan King kitaplarına göre hayır. Peki okumaya devam edecek miyim? Sanırım araya birkaç farklı kitap aldıktan sonra üçüncü kitaba da şans vericem.
!!! Spoiler içerir !!!!
Stephen Kıng her zaman olduğu gibi beni şaşırtmaya devam ediyor kitabın başları bana biraz sıkıcı ve yavaş ilerleyen bir olay örgüsü ile karşıladı. Ancak ilk kapı bulunduktan sonra olayların akışı birden hızlanmaya başladı. Kuleye ulaşmak için gerekli yolları tamamlamak için kendini feda etmeye hazır bir silahşor, Dünyasında artık kayıp edecek bir şeyi kalmamış bir kişi, Kendisini tanımak için içindeki kötülük ile birleşmeye çalışan bir kadın .Serinin bir sonraki kitabı olan çorak toprakları merak ile okuyacağım
1987 yılında yazılan serinin devam kitabı daha dolu. Sayfa sayısından da anlaşılacağı üzere tabi daha dolu bir eser var karşımızda. Peki, neler var? 3 farklı kapı var kitabın ana temasını oluşturan ve bunları anlatmaya çalışacağım.
Roland’ın siyahlı adamı yakalaması meselesi vardı ve bunun üstüne bir deniz kenarında uyanması meselesi var. New York’a açılan 3 kapı çok önemlidir ve burada devreye girer. 3 kapıda da 3 farklı kahraman vardır ve kuleye giden yolda (gene gidemedik 8 oldu) bu insanları kendi yanımıza çekmemiz gerekmektedir.
Kapı 1, 1987 yılına eroin bağımlısı Eddie Dean’e açılır. Kapı 2, 1964 yılına, Gölgelerin Kadını lakaplı Odetta Holmes adında bir kadına açılır. Kapı 3 yani son kapı ise 1977 yılına açılır. Jack Mort adında psikopat biri için açılmıştır. Hatta galiba önceki kapıdaki kadını sakat bırakan da bu adam mıydı neydi. Sonra burada garip bir olay meydana gelecek ama kitabı asıl etkileyen olaylardan biri olduğu için söylemek olmaz, kitabın tüm tadı kaçar.
Fena değil ama beklediğim etkiyi de vermeyen bir kitaptı. Nedense benim anlamadığım, beğenmiyorum dediğim zamanda bile, kapıldığım çekim ve bundan dönememem. Keyifli okumalar, iyi geceler dilerim..
Serinin ilk kitabı olan Silahşor ü komple giriş olarak değerlendirebileceğinizi söylemiştim. Ikinci kitap olan #üçünçekilişi 'ni okuduktan sonra bu fikrim kesinleşti. Başlarken ilk kitaptan hatırlatmalarla bir girizgah yapılmış zaten. Sonrasında Roland'la yolculuğumuz farklı kapılarla açılan farklı evrenlere doğru devam ediyor.
☆
Bu sefer Siyahlı Adam'la mücadele ettiği Golgotha dağında değil, Batı Denizi kıyılarındayız. Deniz kıyısı deyince aklınıza sakin bir ortam gelmesin çünkü yazarımız King... Burada zehirli, insan eti yemeye bayılan, yerken çok tatlı sesler çıkarıp soru soran yaratıklar var. (genelde gece okuduğumuz için seslerini duyumsadığımız doğrudur.) Roland'ın amacı tüm zorluklara rağmen bu kıyıda üç kapı bularak kuleye giden yolda ilerlemeye devam etmek.
☆
Ilk kapımız 1987 yılında yaşaya, eroin bağımlısı olan Eddie'nin beynine açılıyor. Onun gözünden görüp, onun bedeninde onun hayatını yaşıyorsunuz. Ve onunla birlikte kapıdan geçerek kendi zamanınıza Batı Denizi kıyılarına geri dönüyorsunuz. Gerçeklik payını düşününce hem korkunç hem muhteşem geliyor kulağa...
☆
Ikinci kapımızla birlikte 1964 yılına gidip Odetta Holmes in beynine ulaşıyoruz ve içeride Detta Walker'la karşılaşıyoruz. Çünkü o çift kişiliğe sahip, ne kadar iyiyse o kadar kötü olabilen biri, tek şansı bu kişiliği teke düşürerek yeni bir 'ben' yaratmak. Bunu yapış şeklini okumalısınız...
☆
Üçüncü ve son kapımız 1977 yılında yaşayan bir psikopatın beynine açılıyor. Ilk kitaptan tanıdığımız biri ama kaderi değişmiyor... Bu ipucuyla birlikte sanırım söz konusu olan üçlü ortaya çıkmış oldu...