“Biz iki bacaklı rahimleriz hepsi bu.” diyor ana karakterimiz. Kitapta yaratılan distopyada kadınların vasfı ne yazık ki sadece bu.
Bir gün bir sabah bambaşka bir dünyaya uyanıyorsunuz. Söz hakkınız yok, seçim hakkınız yok, sevme hakkınız yok, seni sen yapan, kişiliğini oluşturan hiç bir şey yok. Sen artık bir objesin.
Aslında birden olmuyor yavaş yavaş fark ettirmeden ele geçiriyorlar sizi. Yine ana karakterden alıntılayacağım; “Hiçbir şey bir anda değişmez: derece derece ısınan bir küvette farkına varmadan haşlanarak ölürsünüz.” Aynen böyle oluyor. Bir anda düşmüyorsunuz bu derin çukura. Adım adım, hissettirmeden sürükleniyorsunuz ve düştüğünüzde artık yapabilecek hiç bir şey yok.
Distopyalar genelde böyledir içinize dokunur, acıtır. Bu kitapta bana dokundu. Ana karakterin içsel karmaşası, ruhundaki yaralanmalar ve yavaş yavaş benliğinden vaz geçmesi içimi acıttı, kanıma dokundu. Çünkü bütün toplumlarda bu denli olmasada kadına sadece cinsel obje gözü ile bakan insanlar var ne yazık ki...
Kadın bir toplumun yapı taşıdır, kadın annedir, kadın ailedir, kadın vatandır, kadın ülkedir, kadın gelecektir, kadın gelecek nesillerin teminatıdır.
Ez cümle okuyunuz efendim.