Kitap birbirinden oldukça farklı iki kadının 1900'lerin başındaki yaşam tarzını anlatıyor. March ve Banford, bir çiftlikte yalnız yaşamak ve çiftlik hayvanlarına bakarak kendi yaşamlarını devam ettirmek istiyorlar. O dönemde bunu yapmaları insanlar tarafından hoş karşılanmadığı gibi kadınlarında çiftlik yaşamı hakkında hiçbir bilgilerinin olmaması yaşamlarını dahada zorlaştırıyor. Banford küçük, zayıf ve narin olmasına rağmen çiftliğin ana yatırımcı durumunda. March daha güçlü ve sağlam bir yapıya sahip, çiftliğin marangozluk ve doğramacılık işleriyle ilgileniyor. Büyükbaş hayvanlarla baş edemedikleri için çok geçmeden onları satmak zorunda kalıyorlar ve geçimlerini sağlamak için geriye kümes hayvanları kalıyor. Ancak bir süre sonra kümeslerine dadanan bir tilki yüzünden emekleri ziyan olmaya ve değerli tavuklarını bir bir kaybetmeye başlıyorlar. Tilkinin kurnaz ve arsız varlığı yetmiyormuş gibi bir gece ansızın evlerinin kapısından beliren genç askerle hayatları tamamen değişiyor. Henry’yi evlerinde ağırlamaya başlıyorlar, asker çiftlik işlerine yardım ederken bir yandan da kendinden 10 yaş büyük olan March’a aşık oluyor. Banford ve March arasındaki ilişki Henry’nin itirafı ile kısa zamanda çatlamaya başlıyor. Sonuna doğru yaşanan şeyler beni her ne kadar şaşırtmış olsa da eksiklik hissi bir türlü yakamı bırakmadı. Sanki bir şeyler olduğu gibi gitmemiş ya da yazar aniden finali değiştirme kararı almış gibiydi. Ucuz bulursanız alıp okuyun ama aciliyeti olan ya da illa okuyun diyebileceğim bir kitap değil.
