Aslında biri için okumaya başladığım bir kitaptı ama içinde sadece bir konu olmadığını, aynı zamanda hem ırkçılık, hem siyaset, hem kardeşlik, hem arkadaşlık, insanın kendinden veya hayattan bulabileceği pek çok şey olduğunu görünce kendim için okumaya devam ettiğimi fark ettim.
Konusu ilk başta pek ilgimi çekmemişti açıkcası. Çünkü iki kardeş oynadığı oyundan konuştuğu insanlara kadar başından geçenleri anlatıyor. Ama kitapta en çok hoşuma giden şey aile bağlarıydı. İçimdeki derin boşluğu tekrar tekrar hissettim böylesine çocuk ağzından anlatılan bir romanda bile… Jem’in her ne kadar sinirlense de kardeşi Scout’a her daim sahip çıkması ya da Scout’un Jem’e sinirle saldırdıktan sonra bile her an Jem’in dibinde olması, en önemlisi de Atticus gibi düşünceli, dürüst, çocuklarının görüşüne değer veren, yaptığı her hareketi onları düşünerek yapan bir baba olması… Keşke demekten alıkoyamadığım bir karakter, Atticus Finch.
Atticus hakkında çok daha fazla şey yazmak icap eder aslında, çünkü o kadar iyimser bir karakter ki etrafındaki en kötü insana bile merhametle davranıyor ve hakkında asla kötü bir söz söylemiyor (Bob Ewell hakkında bile). Hatta kitabın sonu da “İnsanların çoğu iyidir, yeter ki sen onları bir gün gör.” diyerek biter.