Şu güneşin tadına varmak, yazı masasının, tebeşirin, kara tahtanın çocuksu kokusunu içime çekmek kadar zevk veriyor bana. İyice korunmuş bu çocukluğa öyle bir sevinçle
sarılıyorum ki!
Yüzüstü bırakılmış biçerdöverler gördüm. Bırakılmış biçerbağlar makineleri. Yoldaki hendeklerde bozulmuş bırakılmış arabalar. Terk edilmiş köyler. Boş bir köyün çeşmesi suyunu akıtıyordu. Temiz su bataklık haline geliyor,
insanların bunca emekle akıttıkları su. Birden saçma bir görüntü çıkıyor karşıma. Durmuş duvar saatlerinin görüntüsü. Tüm saatler durmuş. Köy kilisesinin saatleri, istasyonların saatleri.. Boş evlerdeki şöminelerin üstünde duran sarkaçlı saatler. Şu çökmüş saatçi dükkânında, ölü saatlerden oluşan bir mezarlık. Savaş bu...