Garcin: Ve sessizlik. Tek kelime yok; zor bir şey değil, ne dersiniz? Her birimizin kendiyle halletmesi gereken birçok iş var. Ben on bin yıl konuşmadan durabilirim sanıyorum.
Estelle: Benim susmam mı gerekiyor?
Garcin: Evet. Ve böylece biz... biz kurtulacağız. Susmak. Kendi içine dönmek, başını hiç kaldırmamak. Anlaştık mı?
Ines: Anlaştık.
Estelle: (Biraz tereddüt ettikten sonra.) Anlaştık.
Garcin: Öyleyse, hoşçakal.
Ines: (Kendi kendine bir şarkı tutturur.)
INES: Eğer herbirimiz söylemek yürekliliğini...
GARCIN: Neyi?
INES: Estelle!
ESTELLE: Efendim?
INES: Ne yaptınız? Sizi neden buraya yolladılar?
INES: Kâtil kâtileyiz. Cehennemdeyiz, yavrum, hiçbir yanlışlık yok ortada ve insanları hiçbir zaman boş yere buraya yollamazlar.
"Demek cehennem bu. Hiç aklıma getirmezdim böyle olacağını... Acı, ateş, kızgın ızgara, hepsi sizsiniz demek... Ây! ne gülünç şey... Kızgın ızgaranın ne gereği var: cehennem Başkalarıdır."
GARCIN - Biz, gözkapaklarimizi acip kapardik. Buna göz kirpmak denirdi. Küçük siyah bir isik, inip kalkan bir perde. Kesinti gerçeklesir. Göz nemlenir, dünya hiçlesir. Siz bunun ne denli rahatlatici bir sey oldugunu bilemezsiniz. Bir saat icinde dört bin dinlenme. Dört bin küçük kaçis.
GARCIN - Çok erken öldüm. Yapacağım şeyleri yapacak vakit bırakmadılar bana.
INEZ - İnsan hep çok erken ölür — ya da çok geç. Ama hayat ortadadır, bitmiş olarak ortadadır; çizgi çekilmiştir, toplamı yapilmiştir. Yaşadigin hayatsin başka da bir şey olamazsın.