Ayılar ve insanlar tarih içinde birlikte ilerlediler.. Güney Fransa ve İspanya’daki o mağaralarda birlikteydik. Yüzyıllar boyunca birbirimize muhtaç olduk. İnsanlar ayılardan ısınmak, yiyecek, ilaç, güç ve korunma için yararlandılar. Eski Yunan’da ayıların kutsal bir konumları vardı. Ama Roma’da eğlence ve spor amacıyla kullanılıyorlar, hipodromlarda aslanlar, boğalar, hatta insanlarla karşı karşıya getiriliyorlardı. Fin-Uygur halkları için ayı yarı-insandı. Ayı üstüne yemin etmek en güçlü ve bağlayıcı yemindi. Sibirya’nın Ostyak kabileleri ayının öldürülmesinin suçunu başkasına atmaya çalışırlardı. Vikinglere göre ayının ruhu öylesine güçlüydü ki, savaşta ayı postu sallamak ölümden korurdu. İngiltere’de 10. ve 11. yüzyıllarda soylu aileler soylarının kökeninde ayılar olduğuna inanırlardı. Kimi Amerikan yerlileri ise insan ve aynın ‘bir’ olduğuna inanırlar. Tarımsal faaliyetler Avrupa’da güçlenip, kuzeye yayıldıkça, ayıların yaşam alanı olan ormanlar tahrip edildi. Simgesel güçleri azaldı. Kilise’nin artan etkinliği de tinsel ünlerini yıprattı. Tanrı’nın Adem ile Havva’ya "gidip çoğalın" ve "yeryüzü, gökyüzü ve denizin tüm yaratıkları üstünde egemenlik kurun" talimatının hayvanları "kutsallıktan arındırma" arzusundan kaynaklandığını söyleyenler olmuştur. 18. yüzyıl resimlerinde köpeklerin ve ata binmiş, mızraklı avcıların saldırısına uğramış ayılar görülmektedir. 19. yüzyıla gelindiğinde yaban ayıları Avrupa’nın büyük bölümünden tümüyle kaybolmuşlardı . 19. yüzyıl Japon resimlerinde ise ayılara kılıçla saldıran savaşçılar resmedilmiştir. Çağdaş uygarlığın ayılar ve onların yaşam alanları üzerindeki etkisi ciddi bir kaygı konusudur. Şimdilerde birçok örgüt ve hükümet ayıların daha fazla yok olmasını önlemek için çalışmalar yapıyor.