Cengiz Aytmatov'un nasıl bir yüreği varmış, çok merak ediyorum; öyle güzel şeyler yazıyor ki eli ayağı titriyor insanın. Aile başka, aşk çok başka, sevgi, fedakarlık, yaşam bambaşka onda. Kelimelerinin, satırlarının arasında uyuyakalmak istiyor insan. Soğuk bir kış gününde, sıcacık sobanın kenarında sızıp kalmak gibi bir his. O ilk sayfalarda öyle çarptı işte beni. Samimiyetine doyamıyorum ne zaman okusam.
Beni de bu yazarlar, bu samimiyet mahvetmedi mi zaten; her yerde hep o samimiyeti arar dururum.
Sonraki sayfalarda malum, savaş üzerinde duruyor Aytmatov, savaşın insan doğası/yaşamı üzerindeki yıkıcı etkisinden dem vuruyor. Onları da, tıpkı samimiyeti yansıtışı gibi, tüm can alıcılığıyla eksiksiz yansıtıyor. Okurken kaşlar istemsiz çatılıyor, gidişatın yıkıcılığı kahrederken yerinizde duramıyorsunuz, bocalıyorsunuz. Bu açıdan da epey üzüyor yazar, zira her şey o kadar güzel başlamışken işlerin birden sarpa sarmasına çok içerliyor insan. Fakat o kadar kötü şeye rağmen, kitabın temasında "umut" var, o umut insanı tutuyor ayakta: "Yaşam varsa umut var demektir."
Umut var.
Dikkatli okumalar.