Okumuş olduğum ilk Aytmatov eseri, nereden bilebilirdim ki Aytmatov’un beni böylesine bir duygu silsilesine sürükleyeceğini ve büyük bir etki bırakabileceğini üzerimde.
Toprak Ana, savaşın ardında bıraktığı etkileri, sarsıntıları, yıkılan hayatları, ben öğretmen olmak istiyordum diyen gencecik çocuk askerlerin hayallerini umutlarını, geride kalanların mücadelesini anlatıyor bizlere. Savaşmadan yaşayamaz mı insanoğlu? sorusunu yöneltmeyi de ihmal etmiyor fakat bir cevap almaktan ziyade sanki hayatı sorgulatmak istercesine soruyor o soruyu bizlere.
Okurken kalbim, ruhum tüm benliğim Tolganay ile birlikteydi. Tolganay güçlü mü güçlü bir Kırgız kadını. İkinci dünya savaşı sırasında toprakları, halkı ve biricik gelini Aliman için verdiği mücadelesi ile insanın kalbinde taht kuruyor ve aynı zamanda da içimde kalan bir ukdeye sebep oluyor. Kitabın her sayfası acı dolu her sayfası özlem barındırıyor, bir de araya giren toprak ananın konuşmaları yok mu her defasında insan neye uğradığını şaşırıyor.
Kalemini geç tanıdığım için kendime çokça kızdığım Aytmatov’un bu eserini okumanızı şiddetle öneriyor, kitapta çok beğendiğim bazı kısımları sizlerle paylaşıp keyifli okumalar diliyorum.
Candan istediğim, şey öğretmen olmaktı. Ama, beyaz tebeşir ve cetvel yerine, elime asker tüfeği almak zorunda kaldım. Bunun sorumlusu da ben değilim.
---
Geleneklerimize göre bir kadın ölüyü gömmek için mezarlığa gidemez, bu işi erkekler yapar. Ama ben gittim ve kimse bir şey diyemedi.
---
O yılın ilkbaharında Aliman’ın mezarına çiçekler diktim . Her bahar dikiyorum . Çiçekleri çok severdi .