Kitabı Papersense Yayınları'ndan orijinal metin halinde okudum. Kitap olağanüstü akıcı. İlber Ortaylı bir konuşmasında Hüseyin Rahmi Gürpınar kitaplarını da önermişti ve orijinalini okumanın kelime dağarcığı açısından çok faydalı olduğu çünkü kitapların günümüz Türkçesi ya da sadeleşmiş metin halinde yayınlanmasını saçma bulduğunu, böyle bir şeye gerek olmadığını söylemişti. İlber Hoca bu söyleminde haklı. Orijinal metni okurken çok aşırı şekilde eski kelimelere rastlamıyorsunuz ama bazı kelimelerinde anlamına bakmak gerekebiliyor tabi. Zaten çoğu anlamı bilinen kelimeler. Bilmediklerinize rastladığınızda da Hüseyin Rahmi zaten o kelimeyi cümlenin devam eden kısmında açıklıyor.
Daha önce 'Hakka Sığındık' kitabını incelediğimde, kitabı ilk baştan başlayarak, kitabın sonuna değinmeden, olay örgüsünü özetlemiştim. Bu kez son kısmından bir şeyler yazarak incelemeyi tamamlayacağım.
(Son sayfadan)
Ev halkı uyandı. Lambalar yandı. Şuayb Efendi bir kütük kesilmişti. Bir eliyle bir ayağı tutmuyor, dili söylemiyordu. Bütün ifadesi, sönük melül gözlerine toplanmıştı. Hâlini istimzacen yüzüne bakanlara intizarının feci tekellümüyle, dünyada da rûhları yakan bir cehennem olduğunu anlatmaya uğraşıyordu.
Gece tabipler celb edildi. Eczaneler açtırıldı. Her türlü müdavâttan geri durulmadı. Lakin çare bulunamadı. Artık söylemedi. Söyleyemedi. Gördüğü son manzaranın tafsilatını mezara götürdü. Beraber gömüldü.
Şuayb, Binnaz, Aziz(Toraman) Servinaz, Sadberk Hanım, Hasna...