Tramvay Sözleri ve Alıntıları

Tramvay sözleri ve alıntılarını, Tramvay kitap alıntılarını, Tramvay en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Ne kadar da güzeldi onca çiçeğin ortasında!" .
Sayfa 75 - Sel 2. BaskıKitabı okudu
Sanki yazdan da öte bir şeyin can çekişmesi uzayıp giderdi havanın boğucu sıcaklığında; havada asılı duran, en küçük bir esintinin uzaklaştırmadığı bu örtü yavaş yavaş çöker ve aynı tekdüze kefenle örterdi sık defnelerin, güneşin kavurduğu çimlerin, solmuş süsenlerin ve havuzun, elle tutulmaz bir kül tabakasının, belleğin elle tutulmaz ve koruyucu sisinin altında yavaş yavaş kokuşan havuzun üstünü. Son
Sayfa 91 - Sel 2. BaskıKitabı okudu
Reklam
yeniden; ve zaman zaman denizden gelen bir esinti, yaprakları yatağana benzeyen soluk mor çiçekli süsen çiçeği kenarlıkların üstündeki mimozaların hafif yapraklarını, sık zakkum demetlerini ve havuzun yanı başında -her zamanki kullanıcısı kendini çok yorgun hissedip içeride kalmayı ya da boğucu sıcağın akşama doğru azalmasını beklemeyi yeğlediyse eğer yalnız ve boş duran okuma koltuğunun solmuş kumaşını ürpertirdi usulca.)
Sayfa 79 - Sel 2. BaskıKitabı okudu
Cam fanusumun içinden bakarken olan biteni zaman içine kesin biçimde yerleştiremiyordum ve beynim, iki sözcüğün bir araya gelmesindeki vurgunun etkisinde kalıyordu yalnızca: çiçekler ve ölüm. .
Sayfa 76 - Sel 2. BaskıKitabı okudu
- ve sessizlik, yalnızca, zaman zaman, orada burada tepesi kırılan o kırışıklardan birinin serin şırıltısı, artık mavi olmayan, gittikçe kararan bir tür şişe yeşilindeki suyun yüzüne tunç yansımaları düşüren günbatımı ışıltıları, ... sonunda kapkara kesilen deniz ve o kapkara sessizlikte bir fenerin hafif kızılımsı ışığında seçilen güverte, olduğu yerde hafifçe sağa sola yalpalanan kayık, yıldızlı göğe doğru yükselen ve bir takımyıldızdan öbürüne tembel tembel salınan kapkara direk ... .. suyun hafif şıpırtısı, hepsi o kadar, ... .
Sayfa 40 - Sel 2. BaskıKitabı okudu
..yabanıl şefkatle, nüfuz edilmesi olanaksız, kurumuş meşin yüzünü eğen kadın arasında bir tür antlaşma, gizli bir bağ vardı sanki, sessiz bir suç ortaklığı, çağların gerisinde kimbilir ne zaman mühürlenmiş, zamandan ve ölümden daha güçlü bir bağlaşma var gibiydi. .
Sayfa 70 - Sel 2. BaskıKitabı okudu
Reklam
Milyonlarca yıl önce, kıtaların yavaş kayarak birbirine yaklaşmasını - ya da birbirinden ayrılmasını - izleme ayrıcalığını elde etmişsiniz sanki.
Sayfa 81 - Sel YayınlarıKitabı okudu
.. uygunsuz bir teşhircilikle suçluyordu onları ve belki de, kim bilir? korkunç sakatlıklarına karşın (adamlardan biri tek kolluydu üstüne üstlük) hâlâ yaşıyor olmakla ya da daha çok, onu da bir yarısından koparıp alan bu savaştan çıkmış, canlı kurtulmuş olmakla suçluyordu; bu yüzden de onlara (yarı insan, yarı bitki) bir tür masal kimliği veren bu dehşet verici "gövde-adam"lık durumunu her fırsatta, ağır bir edayla, neredeyse hoşlanarak anımsatıyor ("gövde-adamların gezisi", "gövde-adamların buluşma saati") ve bu da yatıştırılması olanaksız bir başkaldırıya benziyordu; sanki onların varlığını (ya da yaşamakta diretişlerini), acısına karşı bir saygısızlık, yazgının durmaksızın yinelenen alaylı sırıtışı gibi algılıyor, ve... .
Sayfa 21 - Sel 2. BaskıKitabı okudu
Karanlık koridorların uzun labirentinde sersemlikle karışık bir keder içinde süzülüp giden, kül rengi pudralar sürülmüş, tanımsız, soluk bir tragedya maskesi; gözaltı torbaları, çökmüş yüz etleri ve sarkık ağız uçlarıyla boşlukta asılı duran bir yüz, bir mutsuzluk imgesi, belki de birbirine eklenmiş bir dizi mutsuzluk ... .
Sayfa 63 - Sel 2. BaskıKitabı okudu
: Alışık oldukları, o güne dek içinde yaşadıkları güvenli ve çoğul dünyadan kopartılmış, kopartılmanın da ötesinde sökülüp alınmışlar..
Sayfa 24 - Sel 2. BaskıKitabı okudu
Reklam
Önsözden..
... ona göre bir anlatı parçasının anlamı, cevi zin içi gibi içte değil, dıştadır; buharı görünür kılan ışık benzeri, kendini yaratan öyküyü çepeçevre sarar..." Joseph Conrad
Sayfa 13 - Sel 2. BaskıKitabı okudu
"Onca çiçeğin ortasında ne kadar da güzeldi!"... Hayır. Bıçak ağzına benzer burnu, çektiği acılar yüzünden yüz kemiklerine yapışmış, mukavvaya benzeyen kül rengi derisiyle büyük olasılıkla korkunçtu. Ama tabutu ben gelmeden kapatmışlardı. Çiçeklerin ağır, başdöndürücü kokuları ve mumların yanından yavaş yavaş akan erimiş balmumunun yavan kokusu kalmıştı yalnızca geride. - .
Sayfa 90 - Sel 2. BaskıKitabı okudu
-ve, rüzgârlı günlerde, dış duvar boyunca bahçeyi çevreleyen, yarısı servi, yarısı sedir, o biraz kasvetli ağaçların en sondakinden uzanan bir dal ucunun, sanki biri zorlayıp açmaya çalışıyormuş gibi, pencerenin parmaklığında çıkardığı sert tırmalama sesi. .
Sayfa 71 - Sel 2. BaskıKitabı okudu
Başına buyruk kent dokusunun boğuk uğultusuyla her yandan sardığı hastane, çiğ bir çağdaş biçimle inşa edilmiş ikisi üçü dışında hepsi birbirini andıran pavyonları, keşişler için yapılmışa benzer sessiz avlularıyla, çalkantılı ve kırılgan karmaşanın ortasında boğulup kalmış bir adacıktı sanki, kendin- de bir varlık, içine kapalı, zımparalanmış ve cilalanmış, küçül- tülmüş bir evrendi ve doğumhaneden morga, kısa yoldan (ya da yoğunlaştırılmış biçimde) doğumundan can çekişmesine ve geri dönülmez biçimde çürüyüp yok olmasına dek, arada da tüm olası sapmalar ve aykırılıklardan geçerek, insan makinesinin birbirini izleyen hallerini seriyordu gözler önüne. .
Sayfa 70 - Sel 2. BaskıKitabı okudu
O iğrenç duvar kâğıdı büyük olasılıkla bir önceki kuşaktan kalmaydı ve bir çocuğun geçici olarak kullanacağı bir odada onu değiştirmeye gerek görmemişlerdi besbelli; oysa, o sıralar çirkinliğine kayıtsız kalmış olsam da bir yönüyle (her yaz onunla yeniden karşılaşmanın alışkanlığı belki) beni kalıcı biçimde etkilemiş olmalıydı, bugün hâlâ ayrıntılarıyla görür gibi oluyorum onu, mum üflendiğinde ve eylül aylarının boğucu ılıklığında, görmekten çok, sanki belli belirsiz duyumsayabilirmişim gibi, gri-yeşil bir zemin üstünde büküle büküle ve dikine yükselen tüylü soluk saplarının iki yanına değişmeceli yerleştirilmiş o dev haşhaş çiçeklerinin kara lekeleri sarıyor çevremi; bu lekeleri, bu bulanık biçimleri, yatağımı saran cibinliğe çarpan bir böceğin vızıltısından ayrı tutmak olanaksızdı o karanlıkta.. ve kırların gece gürültüleri gelirdi o sırada pencereden: Ağustosböceklerinin kulakları sağır eden gürültüsü, sanki ansızın yerini, uzaktan uzağa, bir çiftlikten öbürüne, birbirini yanıtlayan, öfkeli, kızgın ya da ağlayan çocuklar gibi şikayetçi köpek havlamalarına bırakacakmış gibi kesilirdi.
Sayfa 71 - Sel 2. BaskıKitabı okudu
42 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.