Yakında! Tam olarak ne zaman belli değil, ama yazık ki yakında! Savaş! Korku! Utanç! Yol! Evet en çok korku. Tren. Şehirler. İnsanlar. Aşk. Evet en çok aşk. Yaşamaya, memlekete, barışa, gözlere, kadına; aşk.
Bağnaz bir savaş meraklısı değil O. Ürkek bir kuş gibi, tam zamanında gelen bir trene katıyor kaderini. Yolculuk var, evet. Ancak karanlığa. Siyaha. Simsiyaha. Takvimler acımasızca savaşı sürüyor. Takvim yaprağı koparmakla bitiyor ancak savaş bitmiyor. O da istiyor bitmesini. Hatta savaşa gitmek bile istemiyor. Global bir yalnızlığa mahkûm olduğunu düşünüyor. Galiçya'dan korkuyor. Lviv'de hasret hüsrana, aşk ölüme gebe kalıyor. O savaşmak istemiyor. Ancak savaş onu istiyor. Kahrolası düzen onun da ötekiler gibi o sahnede yok olmasını istiyor, savaş tellalları koltuklarında otururken. Saatler sayıyor. Saatler yaklaştıkça korkusu kalbini parsel parsel ele geçiriyor...
Böll, savaşı ve psikolojiyi, insanı ve seyahati, savaşa giden insanın seyahatteki psikolojisini, neredeyse aldığı nefese dek yazmış. Bir gözlem gibi. Satırlar da korku duygusu satır satır kesiyor insanın nefesini. 'Yakında!' 'Ölmek!'
Peki ya öleceğini bilmek ve ölmeye gitmek nasıl bir duygu?