Sağa sola, tüm bedenimi,
Göz pınarları asla kurumayan bir yakınma şarkısının
Beşiğinde sallamak istiyorum!
Ama, dansı eksik de olsa, şarkısı var işte
Bu zavallının, felaketini ünlesin diye.
O ne o? Çadırın içinde o meşale niçin parladı?
Ne yapıyor bu Troyalı Kadınlar? Çadırı ateşe mi Veriyorlar? Yurtlarından koparılıp Argos'a Sürüklenmektense, alevler içinde ölmeyi mi Yeğliyorlar? Evet, özgür doğmuş olanlara Boyunduruğa girmek zor gelir elbet.
Odysseus'un başına gelecekleri, anlatmaya bile değmez!
Haberi yok zavallının, öyle acılar bekliyor ki onu Benim ve Frigyalıların çektiklerine imrenecek.
Ancak yıl yıl üstüne eklenip on yılı bulunca
Kavuşacak yurduna - yapayalnız -, kavuşana kadar da,
Kayalık boğaza çökmüş Kharybdis'in gazabından,
Dağlarda çiğ et yi yen Tepegöz'den, insanları Domuza döndüren Ligurya büyücüsü Kirke' den, Geçecek, tuzlu taşkında gemisi batacak;
Lotos tutkusunu, Helios'un kutsal sürüsünün Cesetlerden seslenişini, onların şarkısının dehşetini
Yaşaması gerekecek. Yeter mi? Canlı canlı Hades'i Boylayacak, zor kurtulacak azgın dalgalardan,
Sonra yurdunda çekecekleri de cabası.
Sahi, ne diye Odysseus'a olacakları söylüyorum ki?
İlion üstüne bir şarkı söyle
Ey sanat tanrıçası, sitemli olsun!
Yakınarak akan gözyaşlarıyla
Söyle şarkını!
Bırak yükselsin sesim Troya için, o dört ayaklı hayvanın beni
Nasıl yok ettiğini ünleyeyim,
Surun kapısına o atı koymakla
Akhalar nasıl Beni Argos mızraklarının tutsağı Yaptılar?
Böğürtüsü göğü tutuyordu,
Pırıl pırıl altın ve tıklım tıkış silahtı at.
Görünce coşkuyla haykırdı halk
Troya surlarının yüce kayası üstünden:
"Felaketler sona erdi artık;
Haydin, alın kutsal yontuyu, dosdoğru
Varalım İlion'un evladına, Zeus'un kızına!
Hangi genç koşup gelmedi ki,
Hangi yaşlı kalabilirdi ki evde?
Şarkıların şenliği içinde kanıp gittiler
Yıkım getiren bu yalana.