Alıştırmıştık ölümüne kendimizi, alışmıştık bazı sorulara onda karşılık aramaya, henüz kabul etmiyorduk
onun da bizim gibi umarsız ve telaşlı kendi ölümünden büyük bir yanıt beklediğini.
Hayat bilgimiz zayıf, hayat bilgisi güçlüdür
diye bellediklerimizi bir bir götürüyor Ölüm: Kavrayamıyoruz bir türlü: Nedir Zaman, Yeryüzünün üstü bittiğinde
ne başlayabilir ötede, nefesimiz söner sönmez bir ışık mıdır terkeden evreni?
Ama bilebilir miydi bir şehrin her zaman bir şehir, bir kelimenin hep bir kelime, anlamın ortasında buluştuğumuz bir anlamı
olmadığını bilebilir miydi o yabancı okur?