"Tuncay Terzihanesi" adlı bu kitap Sevgili Sunay Akın ile tanışma kitabımdı. Gerek sosyal medyada,gerek görsel medyada,kitabevlerinde ve kitap konuşulan her ortamda ismini sıklıkla duyduğum ancak hep gözardı ettiğim,hiç okumadığım bir yazardı Sunay Akın...
Yazarın bu kitabı, babası Tuncay Akın'ı anlatan bir öykü ile başlıyor.Terzi Tuncay'ın dükkanına bordo ceket diktirmek isteyen genç bir kız gelir. İşte o genç kız , Sunay Akın'ın annesidir.Sunay Akın ise o bordo ceketin ortanca düğmesi... (kendi tanımlanması ile)
Mevzubahis bu ceket , şu anda Sunay Akın'ın kurmuş olduğu İstanbul Oyuncak Müzesi'nde sergilenmektedir.
Bu ve diğer tüm öyküler, çok sıcak anılar ve konular ile dopdoluydu.Toplumsal konulara, sosyal sorumluluk projelerine çok güzel parmak basmış Sunay Akın.Gayet sıradan bir konuyu bile ,son derece naif bir bakış açısı ile bir şölene dönüştürmüş.Hikayelerinin tamamı, kesinlikle kurgu barındırmayan, yaşanmış gerçek hayat hikayeleri...
Dediğim gibi ilk kez okuduğum bir yazar olduğu için , genel anlamda yazar hakkında bir değerlendirme yapmam yersiz olur.Amma velakin,bu eser gerçekten güzeldi.Sunay Akın'ın açık yürekliliği,ilk kez öğrenmiş olduğum engin bilgi birikimi ve kendine has üslubu çok güzel ve kaliteliydi.
***Sen şimdi kocanın evinde oturursun.
Ve saçların artık eskisi gibi değil.
Geceleri yemekten sonra
Çorap söküğü dikersin
Belki de ellerin soğan kokar
Senin kocan bir suratı çirkin adam
Ağzı açık uyur
Ve senin vücudun bozulur çocuk doğurdukça.” Salâh Birsel bu şiirinden dolayı “Evliliği kötülemek ve genç kızları evli olmaktan şiddetle tiksindirmek” suçlarıyla suçlanır ve hakkında dava açılır. Neyse ki ceza almaz.
***Bir ükede, yazılı ve görsel basın, parayı verenin öttürdüğü düdük olma yolundaysa, Nasrettin Hoca'nın eşeğe ters binme zamanı gelmiştir.
***Topraktan geldik, toprağa döneceğiz” deniliyor... Sudan geldik oysa... Bunun en güzel kanıtı da, hâlâ sudan nedenlerle birbirimizi kırmamız, incitmemiz değil midir?
***PTT'nin 261 nolu yayımının adı şudur: Türkiye'ye Girmesi ve Elden Ele Dolaşması Yasak Olan Kitap Adları...Bu kitabı aramayın boşuna...Çünkü, o da yasaklanmış...
***Şiirlerimi daktiloda yazmaya yeni başladığım 1980’li yılların başlarıydı. Bir iş için köyümüzden İstanbul’a gelen bir aile konuğumuz olmuştu. Ailenin yedi yaşındaki oğlu, çalışma odama girmiş, daktilonun tuşlarında gezinen parmaklarımı hayranlıkla seyrediyordu. İçini çekerek şunları söylemişti: “Ne güzel çalaysun, benim babam da kemençe çalay!"
***Komşuya âşık olunurdu yıllar öncesinin İstanbul’unda. Genç kız, sevgilisi görsün diye kömür, limon ve ekmek koyardı penceresinin önüne. Bunun anlamı şöyleydi:
Kömür: Senin aşkından bir kömür gibi yanıyorum.
Limon: Sensizlik beni bir limon gibi sararttı.
Ekmek: Birlikte olalım, bir dilim kuru ekmeğe bile razıyım.