Türk Düşüncesinde Gezintiler

Süleyman Hayri Bolay

Quotes

See All
Abdullah Cevdet, Türk ırkını canlandırmak için Amerika Birleşik Devletiri'nden damızlık insan getirilerek Türklerin aşılanmasını istedi mi? Fikrin temeli hazır. Hilmi Ziya Ülken, onun hükümete böyle bir teklif verdiğini söylerdi. Bundan daha mühimi, bence, Samet Ağaoğlu'nun Babamın Arkadaşları adı, kitabındaki bu konuda yazdıklarıdır. Bu kitapta “Dinsiz Mütefekkir” başlıklı yazıda yazar, isim vermemekle beraber, damızlık insan getirme fikrinin teklif olarak hükümete sunulduğu ve hükümetin buna itibar etmediği şeklinde ifadeler yer almaktadır. Tarımsal gelişme meselesi ayrı bir meseledir. Şunu da ilâve etmekte fayda var. Samet Ağaoğlu, sıradan bir yazar değil. De mokrat Parti iktidarında on sene devlet bakanlığı gibi görevlerde bulundu. Daha da mühimi, babası Ahmet Ağaoğlu, Cumhuriyet inkılaplarının fikir babası sayılır. Ankara Hukuk Fakültesinin açıldığı günden itibaren hocalığını yapan bir ilim ve fikir adamı. Ama Atatürk'ün sofrasında eksik olmayan bir kimse. Dolayısıyla oğlunun yazdığı, damızlık meselesinin doğru olduğunu gösterir.
Selçukluların, ondan önceki Türk devletlerinin ve Osmanlı Devleti'nin yapmış olduğu, kâinatı yaratan ve idare eden Allah adına, yeryüzünde adaleti tesis etmektir. İbn Kemal'in Tevarih-i Al-i Osmân'ının birinci cildi yayınlandı. Orada İbn Kemal, Nûh aleyhısselamdan, onun oğlundan başlayarak Türk hanedanlarını, “İlâhi emrin icrasına vazifelendirilmiş kişiler” olarak görür ve gösterir. Dolayısıyla onlara karşı gelen, şehzade de olsa, padişahın kardeşi de olsa, karısı da olsa, nizamı bozacağı için katledilmesinin vacip olduğunu tarihçi olarak -fakat aslında fikıhçı olarak- tarih kitabında izah eder.
Reklam
Ciddi bir düşünce hareketine dönüşebilmek bakımından bugün Türk düşüncesinin yeterli seviyede bir felsefi kaynağa sahip olduğu söylenebilir mi? Felsefi kaynaktan maksat, Batı felsefesine ait bilgiler ve kaynak kitaplar ise yeterli sayılabilir. Çünkü 1914 senesinden beri liselerimizde ve üniversitelerimizde Batı felsefesi okutulur ve onun metinleri tercüme edilir. Dolayısıyla 19. asırdan beri Batı felsefesinin belli başlı filozoflarının eserleri Türkçeye kazandırılmaktadır. Hele Hasan Ali Yücel döneminde Yunan ve Latin klâsiklerine ağırlık verildi. Sanıldı ki bizim Rönesansımız böyle olacak. Hiçbir şey olmadı. Sadece kendimizden daha çok uzaklaşıp kendimize daha hasım hâle geldik.
Müspet felsefenin din ile imtizacı: Nitekim onun felsefeye bakışını yorumlarkan de bu husus kesinlikle göz önünde tutulmalıdır. Üstadı felsefeye tamamen düşman gören bir tavır, doğru bir tavır değildir. Belki kendi felsefe düşmanlığını ona peg eden bir tavırdan bahsetmek daha uygun olacaktır. Oysa böyle bir düşmanlık, onun yazdıklarıyla ve hayatıyla pek mutabık düşmüyor olsa gerektir. Çünkü Üstadın “Yüzde biri kurtulur: Eflatun, Sokrates gibi” ifadesi, onun bakış açısını gösteriyor, Asâ-yı Musa adlı eserinin başına koydurduğu bir mektubunda ise felsefeyi ikye ayırmaktadır... Risâle-i Nur'un şiddetle tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise mutlak değildir, belki muzır kısmınadır. Çünkü felsefenin hayâtı içtimâiyye-i beşeriyyeye ve ahlâk ve kemâlât-ı insâniyyeye ve sanatın terakkiyatına hizmet eden kısmı ise Kur'an ile barışıktır. Belki Kur'an'ın hikmetine hâdimdir, muaraza edemez. Bu kısma Risâle-i Nur ilişmiyor.
İslâm ve Osmanlı düşüncesinin önemli bir özelliği, bünyesi itibarıyla teonden çok pratığe, tecrübeye yer ve önem vermesidir. Bu anlayış Batı'da yok sayılır. Bızım duşünce sistemimizde edinilen her bilginin insanı oldurması; hayatına, yaşayışına ve davranışlarına yansıyarak sahibini kemale erdirmesi esastır. Faydasız ilimden Allah'a sığınmak, bu fikir binasının başta gelen ilkelerindendir. Binaenaleyh, Batı düşünce sisteminden farklı olarak, Hacı Bayram-ı Veli'nin ifadesiyle “taş ü toprağ arasında” kışının kendisinin de olacağı, olgunlaşacağı bir bilgi sistemini temele almalıdır. Bu sebeple muktedir olmayan hikmetten de uzak durulmalıdır. Burada esas olan âlimin ve mutefekkirın önce arzularına, nefsaniyetine muktedir olması ve onlara hâkimiyet kurabilmesi lâzımdır. Nâmık Kemal, dava adamı nefis terbiyesinde ve nefse hâkımiyetle üst sevryeye çıkmış olmalı ki mücadele esnasında kadın, para, makam ve mevki tuzaklara duşüp davasına zarar getirmesin, diyor. Hikmetin daha sonra cemiyette hükümran olup muktedir olması zaruret arz eder. Bunlar nazarı itibara alınarak dünle bugü veya iki düşünce arasında sağlam bağlar kurulabilir.
“Hülâsa kendi kendime “Ben varım, ben şimdi varım” dediğim zaman, “Ben kendimi duyuyorum ve bu duygum doğru bir hak duy­gusudur, binâenaleyh ben varım ve ben benim” demiş bulunuyorum. Filvaki ben kendimi duyarken, önümden, sonumdan, zahirimden, bâtınımdan muhit olan hakkı ve îzâfet-i hakkı beraberimde tasdik etmiş olmasa idim, tarafeyn ile nisbeti bulamaz, “Ben varım, ben benim” diyemezdim, vicdânımla vücudumun intibakına eremezdim ve binnetice vâkîde hiçbir hakikat tasdik eyleyemezdim. Elem ile lezzeti, zıva ile zul­meti, uyku ile uyanıklığı, zenginlikle züğürtlüğü, hâsılı eşyadan hiç­birinin varlığı ile yokluğunu sezdiğim kadar da sezemezdim, yakacak ateşten kaçıp, güldürerek gülistân’a gidemezdim, bunları az-çok velev izâfî seziyor, yapıyorsam Hak Teâlâ’ya izafetimde ve bu sayede cüzî, külli hakâyık-ı izâfiyeyi idrâkim ki yapıyorum, bunu da vicdanımda onun eseri olan âlemimden ayırıyorum). (Tefsir, C.V.S. 73)
Elmalilı Hamdi YazırKitabı okudu
Reklam
Hegel, Felsefi İlimler Ansiklopedisi adlı, kendi felsefesini özetlediği kitabında ve Estetik'inde Mevlânâ'dan övgü ile bahsetmekte ve eserine ondan beyitler almaktadır; bunda da bir beis görmemektedir. Bizde de bakanlık koltuğuna oturmuş kimseler bile Mevlânâ'dan, Yunus'tan bahsedenleri, 13. yüzyıla çakılıp kalmakla yani “geri kafalılık”la itham etmektedirler. Bu değerleri ve kavramları önce kendimizde, sonra sadece Batı'da değil ama her yerde aramalıyız. Unutulmamalı ki Batı'nın her çeşit kavramlarının çoğu Hıristiyanlık ve kilise kökenlidir. Francis Bacon'un Novum Organum'u, Aristo'ya karşı “Gazâli'nin yoluna benzer tarzda” bir ihya hareketi idi. Ama bu hareket, Batı düşüncesini ve ilmi hayatını canlandırmakta ve yeni bir yön vermekte bir yöntem hareketi idi. Ama Batı düşüncesini önce kendi içinde tamire müteveccih bir hareket idi. Muvaffak da oldu. Onun eksik tümevarım metodu olmasaydı, belki de tabiat ilimleri bu kadar gelişmez ve Batı düşüncesi de bu kadar ilerleyemezdi.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.