DİVAN edebiyatımızın Leylî vü Mecnun, Hüsrev ü Şirin, Yusuf ü Züleyha vb. mesnevilerini, HALK edebiyatımızın Kerem ile Aslı, Arzu ile Kanber vb. hikayeleri ile bunların dışındaki meddah himayelerini, ayrıca Battal Gazi, Hayber Kalesi, vb. gibi dinsel-tarihsel hikayeleri bir yana bırakırsak, Avrupa’daki anlamıyla “hikaye ve roman” türü Türkiye’ye, “Tanzimat edebiyatı” ile gitmiştir. İlkin çeviri yoluyla giren, daha sonra “taklit” ve “tanzir”(nazire yazma) yoluyla ilk yerli ürünlerini vermeye başlayan bu tür, gittikçe gelişerek ve kişiliğini bularak bugüne kadar gelmiştir. [Böylece, 1860 ile 1880 arasındaki yirmi yıllık birinci dönemde, Batı edebiyatının bir çok klasik yazarının ve genellikle romantik yazarlarından çoğunun belli başlı eserleri Türkçeye geçirilmiş; roman türünün çeşitli örnekleri Türk okurlarınca tanımış oldu.]1880 ile Edebiyatı Cedide Topluluğunun kurduğu 1896 arasındaki onaltı yılda da Goncourt kardeşler, Alphonse Daudet, Emile Zola gibi realist ve naturalist yazarlardan çeviriler yapılmaya başlanmıştır.