Tabancasının birini çıkardı ve şakağına dayadı. Tam tetiği çekecekti ki Atatürk'ün hayali belirdi önünde. Atatürk bir eliyle bileğine sarılmıştı; bütün heybeti ve haşmetiyle karşısında duruyordu ve ona Türk gençliğine hitabını okuyordu. Bir anda değişmiş, bütün kudret ve kuvvetini yeniden kazanmıştı. Atatürk'ün hayalinden aldığı ilhamla, hiç bir şeyden yılmamaya ve kanının son damlasına kadar Ata'sının ilkeleri için mücadele etmeye karar verdi.
Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı'ndan bir müfettiş gelir. Birkaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre:
Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir?
Nazım'ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım'ı tepeden tırnağa süzer ve:
Demek Nâzım sizsiniz, der.
Nazım'a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası, gidebilirsiniz der.
Nâzım tam Kapıdan çıkarken durur ve müfettişe:
Ömer Hayyam adını duydunuz mu? diye sorar. Müfettiş hemen atılır:
Kim duymaz Hayyam'
Nâzım:
Hayyam zamanında İran Hükümdarı kimdi?
Müfettiş şaşırır. Nâzım konuşmasını sürdürür, görüyorsunuz sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız.
Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin Adalet bakanı'nı ve sizi kimse anımsamayacak, der çıkar.
Müfettiş yaptığı yanlışı anlar, Nâzım'ı geri çağırır ama Nâzım koğuşunun yolunu tutmuştur.
Sahi, o dönemin adalet bakanı kimdi?
"Ne Sovyetler, ne de Amerika. Biz kendi başımızın çaresine bakacağız. Biz Atatürk'ün yolunda bağımsız ve özgür bir Türkiye istiyoruz. Hepsi o kadar."
- Sabahattin Ali
Bugün Sabahattin Ali'nin ne bir mezarı vardır ne de bir dikili taşı. Sadece Filiz Ali Hanım yıllar sonra babasının cesedinin bulunduğu yerdeki bir taşa babasının bir şiirinden;
Bir gün kadrim bilinirse
İsmim ağzına alınırsa
Yerim soran bulunursa
Benim meskenim dağlardır.
Ne var ki, kapitalist ülkeler eşit olarak gelişemezler. Bu eşit olmayan gelişme eski güç dengelerine göre paylaşılmış olan dünyanın yeniden paylaşılmasını gündeme getirir. Kapitalist rekabet tek bir kapitalist dünya hükümeti oluşturma hayalinin önüne nesnel engeller diker.