Türkçenin Kurtuluş Savaşı

Tahsin Yücel

Oldest Türkçenin Kurtuluş Savaşı Posts

You can find Oldest Türkçenin Kurtuluş Savaşı books, oldest Türkçenin Kurtuluş Savaşı quotes and quotes, oldest Türkçenin Kurtuluş Savaşı authors, oldest Türkçenin Kurtuluş Savaşı reviews and reviews on 1000Kitap.
Öndeyi
Ünlü bir Alman dilbilimci, Max Muller, 1861’de yayımlanan, üç yıl sonra da Leçons sur la science du langage (Dilin bilimi üstüne dersler, 1864) adıyla Fransızcaya çevrilen yapıtında, Türkçenin açıklığını ve düzenliliğini vurguladıktan sonra, gözlemine dayanak olarak “ünlü bir doğu bilimci”nin sözlerini anar: “Türkçe öyle düzenli, öyle uyumludur ki insanda bir seçkin bilginler kurulunun yaratımıymış gibi bir izlenim uyandırır”. Şu var ki, gözlemine dayanak olarak anmakla birlikte, Muller bu sözlere küçümsenmeyecek bir eleştiri de getirir: “Hiçbir kurul böylesine güzel bir dil yaratamazdı”.
Cumhuriyet KitapKitabı okudu
Onlar der, biz anlarız.*
Türk dil devriminin amacı halkın yüzde doksan dokuza yaklaşan bir çoğunluğu için erişilmez kalmış yapay bir ekin dilini bırakıp kendi anadiline dayalı bir ekin dili oluşturmakken, onlar tüm halkın konuştuğu dili bırakıp yapay bir ekin dili kurmak olduğunu ileri sürebiliyor, hatta öncüsünün kişisel iktidarını güçlendirme yolunda bir çaba olarak niteleyebiliyorlar. Gerçekte, Atatürk ve izleyicileri, kişisel iktidarlarını güçlendirmek şöyle dursun, halka kendi dilini geri vermek, toplum yaşamına daha etkin bir biçimde katılabilmesi için, Türkçeyi yazından bilime, tüm ekinsel alanlarda geçerli bir dil düzeyine getirmek isterler.
Cumhuriyet KitapKitabı okudu
Reklam
Eskil: Arkarik/ Pidgin: Karma dil
Dil devrimini yanlış yorumlayanların başlıca yanılma nedenlerinden biri de Osmanlıcayı “eskil” bir dil gibi düşünmeleridir. Oysa bu dil “eskil” dillere hiç mi hiç benzemez: konuşulmuş ya da yazılmış, konuşulan ya da yazılan herhangi bir dilin eski bir evresine bağlanmak şöyle dursun, yüzyıllar içinde, ulusumuzun anadiliyle hiçbir akrabalığı, hiçbir yakınlığı bulunmayan iki yabancı dilden: Arapçayla Farsçadan yola çıkılarak oluşturulan anadilin söz dizimi üzerine, gittikçe artan bir oranda, bu iki dilin sözcükleri aşılanır. Bu yabancı sözcük alımının geçerli bir nedeni de yoktur, anadilin boşluklarını yabancı ögelerle doldurmak bile söz konusu değildir: halkın konuştuğu dilin sözcüklerinin, bu arada dilbilgisel biçimlerinin, köklerinin ve eklerinin yerine bu iki dilin birimleri getirilir. Üstelik, bu aykırı tutum yüzyıllar boyunca, kesintisiz bir biçimde sürüp gider. Böylece, ister istemez, Türkçe sözcüklerin gittikçe enderleştiği, gittikçe daha zor tanındığı ve sonunda Türkçeden çok, Arapça ve Acemce sesi vermeye başladığı aykırı bir yazı diline ya da, isterseniz, iki kez melez bir dile, bir tür tersine pidgin’e ulaşılır. Bu tuhaf dilin Türkler’in tarihinde belirli bir yeri bulunduğu kuşku götürmez, ama Türkçenin bir evresini oluşturmadığını da önemle vurgulamak gerekir.
Cumhuriyet KitapKitabı okudu
(...)Türk toplumunun tümü ya da büyük bir çoğunluğu Osmanlıcayı benimsenmiş, anlamış ve konuşmuş olsaydı, bir ölçüde böyle bir şeyden söz edilebilirdi. Ne var ki, konuşulan bir dil değildir; üstelik, bir tür güç, bilgi ve incelik simgesi olan bu yazı dilini elinde tutan iktidarın onu uyruklarına öğretmek gibi bir kaygısı da yoktur. Bir kez, başka nice iktidarlar gibi o da eskil ya da halkın dilinden ayrı bir dil kullanımını bir üstünlük belirtisi, bir ayrıcalık olarak görür. Sonra, bilindiği gibi, Osmanlılar güçleri arttığı ölçüde kendi halklarından kopar, yüksek görevlilerini fethettikleri ülkelerin uyrukları arasından seçer, “Osmanlı” değil de “Türk” olarak nitelenmeyi bile bir aşağılama sayarlar.
Cumhuriyet KitapKitabı okudu
43 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.