Türkçenin Kurtuluş Savaşı

Tahsin Yücel

Quotes

See All
Sahip çıkarsan beslersin. Dil bayraktır.*
1950 yılından başlamak üzere, dil devrimi karşıtlığının gittikçe daha düzenli, gittikçe daha ezici bir baskıya dönüştüğünü de biliyoruz. Böylece, Demokrat Parti iktidarının oyladığı ilk yasalardan biri Anayasa’nın eski diline dönme yasası olur, dil devriminden yana olanlar komünist olarak nitelenir, daha sonra, 1960, 1973 ve 1979 yıllarındaki birkaç aylık soluklanma dönemleri bir yana bırakılacak olursa, tüm iktidarlar dil devrimine karşı bir tutum benimser: herkesçe benimsenmiş yeni terimlerin okullarda kullanımını yasaklayan genelgeler yayımlayan ya da okul kitaplarını yeni kuşaklarca anlaşılması olanaksız Osmanlıca terimlerle doldurtan milli eğitim bakanlan, kendilerinin de sık sık kullandıkları yeni sözcüklerin bile radyo ve televizyonda kullanılmasını yasaklayan TRT genel müdürleri görülür. En sonunda da 1980 askeri yönetimi Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nu kapatır ama tüm bu karşı çabalar hiçbir sonuç vermez: dil devrimi, iktidarlardan bağımsız olarak ve iktidarlara karşın, gelişimini hep sürdürür hem de öyle güçlenerek sürdürür ki neredeyse kendisine yönelen baskı çabalarıyla beslendiği söylenebilir.
Cumhuriyet KitapKitabı okudu
Reklam
Anamızın ak sütü gibi hem de ne olmuş?
İngilizce öğretimine ağırlık vermek savında olan bir özel öğretim kurumu gazetelerde “Siz hâlâ annenizin dilini mi konuşuyorsunuz?” biçiminde tanıtılar yayımlayabilmiştir.
Cumhuriyet KitapKitabı okudu
Dil devrimi her şeyden önce bir yeni sözlük birim yaratım; etkinliğidir ve yerli ögelerden yola çıkılarak sözlük birim üretmek için her yönteme başvurulur. Böylece, 1937 de yazdığı küçük Geometri kitabında, Atatürk bu alanın terimlerinin büyük bir bölümünü yeniler. Türk Dil Kurumu onlarca terim sözlüğü yayımlayarak fizik ya da ruh bilimden yazma ve spora dek uzanan birçok alan için Türkçe terimler önerir. Bu çabalar öğretim alanında belirleyici bir şlevi yüklenir: öğrenci, Osmanlıcanın çetrefil terimleri yerine, yeni üretilmiş ama biçimleriyle daha şimdiden tanıdık terimlerle karşı karşıya gelir.
Cumhuriyet KitapKitabı okudu
Gölge tiyatromuzun başlıca iki kişisini: yerli yersiz konuştuğu Osmanlıcayı simgeleştiren Hacivat’la bu fazla bilgiç ve fazla karmaşık dil karşısında sürekli başkaldıran halk adamı Karagöz arasındaki indirgenmez karşıtlığı vurgulamak gerekir.
Cumhuriyet KitapKitabı okudu
Dilimizin kendi içinde de birtakım sorunları yok mu? Var kuşkusuz. Örneğin son yıllarda “dil kirlenmesi” olarak adlandırılan olgu, yani özellikle günlük dilimize çok sayıda olmasalar da çok kullanıldıklarından çok sayıdaymış gibi görünen yabancı sözcük ve deyimlerin girmesi, kimi harf ya da harf kümelerinin İngilizce okunuşlarının yeğlenmesi, mağaza adlarının ve markaların büyük çoğunluğunun yabancı sözcüklerle oluşturulması da bu sorunlardan biri. Böyle bir durumu onaylamak kolay değil. Ne var ki kirlilik bedenin kalıcı bir durumu olmadığı gibi dilin de kalıcı bir durumu değildir. Günlük dilde yoğun bir biçimde kullanılan çoğu aykırı (ya da yapı dışı) deyim ve sözcüklerin zamanla silinip gittiklerini biliyoruz ama örneğin Karacaoğlan’ın dilinin hiçbir zaman kirletilemediğini, örneğin Melih Cevdet Anday’ın dilinin hiçbir zaman kirletilemeyeceğini de biliyoruz.
Cumhuriyet KitapKitabı okudu
Reklam
Öndeyi
Ünlü bir Alman dilbilimci, Max Muller, 1861’de yayımlanan, üç yıl sonra da Leçons sur la science du langage (Dilin bilimi üstüne dersler, 1864) adıyla Fransızcaya çevrilen yapıtında, Türkçenin açıklığını ve düzenliliğini vurguladıktan sonra, gözlemine dayanak olarak “ünlü bir doğu bilimci”nin sözlerini anar: “Türkçe öyle düzenli, öyle uyumludur ki insanda bir seçkin bilginler kurulunun yaratımıymış gibi bir izlenim uyandırır”. Şu var ki, gözlemine dayanak olarak anmakla birlikte, Muller bu sözlere küçümsenmeyecek bir eleştiri de getirir: “Hiçbir kurul böylesine güzel bir dil yaratamazdı”.
Cumhuriyet KitapKitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.