İslamiyet'in ana prensibi, dinin ana ülküsü, devletin ana ülküsü adalettir. sınıflaşmaya, dolayısıyla adaletsizliğe yol açan mülkiyet meselesini İslam çözümlemiştir. Kur'an'a göre mülk Allah'ındır. Mülkiyet Allah'a ait olunca, o zaman sınıfsız bir devlet oluyor; devlet hiçbir sınıfın devleti olmuyor.
…eğer tekniğin gelişmesi kaynağın gelirini artırmak yerine ondan daha büyük parçalar koparılmasını sağlıyorsa ,ileri teknik ,aslında, geriletici bir teknik olmaktadır.
Toplum eğer kendini kıyaslayabileceği bir zenginliğe ve refah düzeyine içte ya da dışta rastlamamışsa, kendi yaşantısını yeterli bulması ve gerilik düşüncesini reddetmesi normaldir.
Öteki İslam toplumları gibi Osmanlı yönetiminde de din ve devlet kavramları birleşmiştir, tektir. Bütün temel kurumlarla kanunlar Kur'an'dan ve İslam hukukundan kaynaklanmıştır. Din ve devlet arasındaki bu aynileşmenin sonucunda dinin önemli nitelikleri ve değer ölçüleri devlete kişilik vermiş, yön çizmiş, onu belirlemiştir.
Örneğin, halkın göçebe olması geri bir özelliktir. Ancak, göçebeliğin hüküm sürdüğü çevreyi inceleyince görüyoruz ki, o göçebelere ev yapıp onları yerleştirsek bu defa hepsi aç kalır. Çünkü çevrenin koşulları, insanlar göçebe olurlarsa onlara hayat hakkı tanımaktadır: Birikmiş çöpler hava şartlarıdan ötürü hemen salgın hastalığa yol açacağından bu insanlar geriliğe örnek olan göçebe durumundan çıkıp ileri bir yaşama şekline, yerleşik hayata başlayınca, bu kez eski sağlığını kaybetmektedir.
Sayfa 9 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
İslam fetihleri, dünyadaki kaosu ve onun doğurduğu asalak hiyerarşileri silip süpürmekle bu yeni uygarlığın ekonomik ve toplumsal şartlarını oluşturdu. Çözülme halinde olan bir kölecilik alemine ya da ufak parçalara bölünmüş ve hareket yeteneğinden yoksun kalmış bir feodal aleme, fetihlerin daha yüksek ekonomik ve sosyal örgüt biçimleri getirmiş olması, zaferin tayin edici faktörüdür.