Türkiye'de Kırsal Yapıların Dönüşümü

Ertan Özensel
Dindardırlar ahret korkusu içinde Ama bir kadınının topuklarından Memelerini görecek kadar bıçkındırlar
Kent bireyselliğin, ikincil ilişkilerin, kaypaklığın hatta zarif ihanetlerin merkezidir.
Reklam
Köy ve köylüler hızla değişen dünyaya sessizce direnmeye çalışan, kaderlerine sonsuza kadar razı olan, söyleyeceklerini gözleriyle ve kalpleriyle ifade eden insanların yaşadığı yerlerdir.
Modernlik bizlere serüven, güç, coşku, gelişme, kendimizi ve dünyayı dönüştürme olanakları vaat eder. Fakat bir yandan da sahip olduğumuz, bildiğimiz ve inşa ettiğimiz her şeyi, kısacası aidiyet unsurlarımızı yok etmekle tehdit eden bir ortama iter bizi.
Siz ne düşünüyorsunuz?
Marshall yardımı, yardımın yapıldığı dönemden günümüze kadar sürekli tartışılan bir konu olmuştur. Bir tarafta ülkenin kalkınmasına katkı sağlayan bir süreç olarak değerlendirilmiş. Diğer yandan da Türkiye'nin bağımsızlığını tehdit eden, ekonomik bağımlılığı getiren emperyalist bir süreç olarak ele alınmıştır.
Küreselleşmeden kast edilen, dünya çapındaki ilişkilerin yoğunlaşması, dünyanın tek bir mekan olarak algılanabilecek ölçüde sıkışıp küçülmesi, "dünyanın küçük bir köy" haline gelmesidir.
Reklam
Ulusal ve uluslararası pazarlara bir iki üründen daha fazla tane ulaşacak diye, Üçüncü Dünya'nın çiftçi aileleri daha az gıda ile yetinme durumda kalmışlardır. Bu durum, endüstriyel olarak üretilen ürünlerdeki "verim" artışı diğer canlı türleri ve Üçüncü Dünya'nın yoksul kırsal halkında gıda çalınması üzerine kurulduğunu göstermektedir.
Tek partili dönemin eğitim konusunda hayata geçirdiği projelerden biri Köy Enstitüleridir. Bu okullar kuruluşundan kapatılıncaya kadarki surec içinde sürekli bir tartışma alanı oluşturmuştur. Tartışmanın bir yanında bilgili, görgülü ve cumhuriyetin ideallerini toplumda yaygınlaştıracak öğretmenler yetiştirme düşüncesine sahip olanlar, diğer yanında ise insanları dininden, kültürel, inancından ve sahip olduğu kültürel değerlerden uzaklaştıracak kişiler yetiştiren okullar olarak görülmesi olarak özetlenebilir.
Sayfa 112Kitabı okudu
Sanayi devrimi akabinde Batı'da köy ve köylülük önemli bir dönüşüm geçirdi. Belirli bölgelerde kurulan sanayi kuruluşları, o bölgenin nüfusunu arttırırken yeni şehirlerin ortaya çıkmasına yol açtı. Bu şehirlerde yoğun iş gücü talebi söz konusu oldu ve bu talebi topraklarını terk eden köylüler karşıladı. Teknolojik gelişmelere bağlı olarak kırsal alanlarda ortaya çıkan işgücü açığını makinalar aldı ve tarımdaki boşluğu doldurdu. Şehirlere gelen köylüler, yeni kentliler olabilmenin bedelini sanayileşme koşulları içinde ekonomik ve kültürel olarak çok ağır ödeyerek "kentlileştirler" ya da kentlileşmeye çalıştılar.
"Tabiattan uzaklaştıkça insanların karakterleri bozuluyor."
Sayfa 23
Reklam
Osmanlı'da kural olarak mülkiyet devlete aittir. Osmanlı Hukukunda üretim yapan köylüler reaya sınıfına dahil edilmekte olup, kanunlarda reayanın konumu "raiyyet oğlu raiyyet" olarak tanımlanmıştır. Raiyyet sözcüğünün çoğulu olan reaya, güdülen ve yönetilen kimseler anlamına gelmekteydi. Raiyyet oğlu raiyyet aynı zamanda babadan oğula geçen bir üretim ilişkisini bir sınıf konumlandırmasını da tanımlamaktadır.
Küresel pazarlarda daha fazla ürün bulunmaktadır, çünkü doğadan ve yoksul insanlardan gıda çalınmaktadır.
Küreselleşmenin türdeşleştirme özelliğinin yanı sıra, tek bir dünyayı oluşturamadığı, birleştirici olmanın yanında yıkıcı olduğu, bütünleştirici olmakla beraber parçalayıcı nitelikler taşıdığı, böylelikle kendi içinde birçok çelişkiyi beraberinde getiren bir süreç olduğu görülmektedir.
Modern endüstriyel tarımda yaşanan "Yeşil Devrim"in sözde mucize türlerinin yüksek verim sağlamak suretiyle açlığı önlediği iddia edilir. Yeşil devrim, bitkinin büyümesini sap kısmından taneleri kaydırarak daha fazla tane üretir. Bu ayrıştırma bitkileri cüceleştirmek suretiyle başlamıştır. Böylece bitkilerin aşırı dozda kimyasal gübre karşısında ayakta kalabilmesi de sağlamıştır.
Resim