Türkiye'de Manevi Buhran sözleri ve alıntılarını, Türkiye'de Manevi Buhran kitap alıntılarını, Türkiye'de Manevi Buhran en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Şunu da hatırlamak lazımdır ki ileri Avrupa memleketlerinden bir çoğu ve Asya ve Afrika'nın pek çok devleti de devlet olarak laik değil dini anayasalara sahiptir.
Yazı ve dil değişikliği dolayısıyla yeni neslin eski eserleri okuma okuma imkanindan mahrum bırakılması da durumu daha da ağırlaştırmakta, dinî ve milli kültürün sukutunu hazırlamakta idi.
Türkiye’de İslâmiyet aleyhtarı hava ve kültür sükutu öyle bir zihniyet bozukluğu ve iptidaî bir ruh hâleti yaratmıştır, ki üniversitelerde bile, yalnız din ilimleri değil, İslâm felsefesi, hukuku, sanatı… gibi mühim kürsülerin ihdası daha ciddî mukavemetlerle karşılaşmıştır. İlerilik vehim ve gafletiyle gösterilen bu mukavemetin, hakikatte, geriliğin bâriz bir delili olduğuna hükmedebilmek için de, Avrupaî ilim ve zihniyete sahip olmak şöyle dursun, normal muhakemeyi muhafaza etmek ve şaşkınlıktan kurtulmak kâfidir.
Dinî ihtiyaçlar inkâr edilse bile, ilim kapılarını millî kültür kaynaklarından biri olan İslâmiyet’e ve İslâm medeniyetine kapamak, medeniyet dâvası içinde bulunan Türkiye’de, hakikatte, medeniyete aykırı ve geriliğe doğru bir hareket idi. Daha garibi Avrupa’nın yüksek ilim müesseselerinde ciddî ihtisas ve tetkik mevzuu olarak yükselen bu ilimler, İslâm’ın bin yıllık hâmi ve mümessili Türklerin memleketinden hudud dışı edilirken bu hareket Avrupalı ve medenî olmak iddiasiyle vuku buluyordu ki, medeniyet tarihinde böyle bir sukut veya tenakuza rastlamak imkânsızdır.
Sultan Abdulhamid'in otuz üç yıl muhafaza ettiği imparatorluğun İttihatçılar idaresinde dokuz senede yok olması karşısında tarih, âdil fakat acı hükmünü vermiş; safsatalar iflâs etmiştir.
Medeniyet tarihimizin milletimize bahşettiği manevî miras ve hasletlerin kıymeti bilinip bunları işleyebildiğimiz taktirde, Türkiye yalnız bir medeniyet yolunda ilerlemeyecek, daha büyük ölçüde olarak, yeni bir medeniyet kurulmasına da sahne olabilecektir.
Hatta yahudiler cumartesi, hristiyanlar pazar gününe nasıl bağlı ise, aynı sebeple, İslam memleketlerinde câri olduğu üzere, Müslüman Türkler de hafta tatilini eskisi gibi Pazar'dan, Cuma'ya nakledebilirler.
Garipdir ki Müslüman Türkler kendi memleketlerinde böyle bir akıbete mahkum edilirken, Türkiye'de yaşayan rum, ermeni ve yahudi ekalliyetler tam bir hürriyet içinde, dini tahsil ve kültürlerini geliştirmek için her türlü müessese ve imkanlara sahip bulunuyorlardı.