Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

1789'dan Günümüze

Türkiye'de Ordu ve Siyaset

William Hale

Sayfa Sayısına Göre Türkiye'de Ordu ve Siyaset Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Türkiye'de Ordu ve Siyaset sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Türkiye'de Ordu ve Siyaset kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
... Türkiye ordusunun siyasal rolünün azalma süreci 1990'ların ikinci yarısında tersine dönmüş gibi görünse de, yeni yüzyılın ilk yıllarında oldukça değişken bir ilerleme yoluna tekrar girdi. 2007'ye gelindiğinde ordunun rolü köklü bir gerileme yaşıyormuş gibi görünüyordu ve bu durum, genel olarak 2014'e kadar devam etti.
Sayfa 9 - Alfa YayınlarıKitabı okuyacak
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 2002 seçimlerinde galip geldikten sonra hükümet ile ordu arasındaki ilişkiler bir kez daha keskinleşince, durum tedricen değişti. Yeni anayasa ve mevzuat değişiklikleri de ordunun bağımsız gücünü azalttı. 2003'te kabul edilen yasalarla, MGK'nin tavsiyede bulunabileceği konuların kapsamı "ulusal ve güvenlik politikası ve devlet"i ilgilendiren konularla sınırlandı ve bunların yalnızca hükümete "tavsiye" niteliğinde olabileceği belirtildi. MGK'nin düzenli toplanma sıklığı da ayda birden iki ayda bire düşürüldü ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine sivil memurlar atanabildi. Mayıs 2014'te anayasanın 131 ve 160. maddeleri değiştirilerek, üniversitleri denetleyen Yüksek Öğretim Kurumu'nda asker üyeye son verildi ve askeri harcamalar Sayıştay denetimine tabi tutuldu.
Sayfa 14 - Alfa YayınlarıKitabı okuyacak
Reklam
Bu arada, yıllarca süren tartışmalardan sonra Temmuz 2013'te meclis, ordunun 1960, 1971 ve 1980 darbelerinin gerekçesi olarak kullandığı Silahlı Kuvvetler İç Hizmet Kanununun 35. maddesini sonunda değiştirmişti. Silahlı Kuvvetlerin görevi artık "Türk vatanını ve Türk cumhuriyetini koruma ve kollama" değil, onun yerine "yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak... Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurtdışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmak" tı. Silahlı Kuvvetlerin resmi görevi, artık Kemalizmi korumak değil, dış savunma olarak tanımlanmaktaydı.
Sayfa 15 - Alfa YayınlarıKitabı okuyacak
Yirmi birinci yüzyılın ikinci on yılına gelindiğinde bu koşulların hiçbir artık geçerli değildi. Ekonomik olarak Türkiye yeni bir sinai güçtü; eski yalıtık kırsal toplum, birkaç uzak bölge dışında neredeyse yok olmuştu. Türkiye küresel ekonomiyle de önemli ölçüde bütünleşmişti. Kültürel olarak kent ile köy arasındaki uçurum hızla aşınmıştı ve eski Kemalist seçkinlerin, yüksek eğitim ve idari beceri üzerindeki tekelini kaybedeli çok olmuştu. Devlet bürokrasisi gibi ordu da ilerlemenin meşalesi olarak ayrıcalıklarını kaybetmişti: Askerler meşru çıkarlarını korumak için, tehdit etmek değil müzakere etmek zorundaydı. Lojistik açıdan da, sosyal medya bir yana, ulaşım ağının büyüyüp gelişmesi ve yüzlerce özel radyo istayonuyla birlikte kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması sayesinde, darbe yapmak olanaksız olmasa bile son derece zordur. Uluslararası açıdan, bir askeri darbe, çok olağanüstü koşullar hariç dış destek bulmayı umamaz ve olasılıkla yabancı yatırımcıların kitle halinde kaçmasına, dolayısıyla yıkıcı ekonomik sonuçlara neden olur. Kısaca, ancak olağanüstü iç savaş ya da devletin çökmesi koşullarında ordunun tekrar yönetici gibi davranması beklenebilir.
Sayfa 26 - Alfa YayınlarıKitabı okuyacak
mehmet ali'nin oğlu ibrahim paşa, suriye'de büyük bir kuvvet topladı ve açıkça sultanla son bir hesaplaşmaya hazırlanıyordu. osmanlı kuvvetleri halep'e ilerledi, fakat 24 temmuz 1839'da tamamen bozguna uğradı. tam 6 gün sonra mahmut tüberkülozdan öldü ve yerine 16 yaşındaki oğlu abdülmecid geçti. yeni bir devrin açılmasıyla birlikte, osmanlı reformlarının geleceğinden başka imparatorluğun hayatta kalması da bir kez daha bıçak sırtında görünüyordu.
YAŞLI VE GENÇ TÜRKLER: 1876-1908
Abdülhamit çoğunlukla iflah olmaz bir gerici gibi gösterilir. Siyasi açıdan suçlama haklı görünüyor. Hizaya getirilemeyen muhalifler şiddetle bastırıldı; nazırlar Sultanın kaprislerine göre kabineye girip çıkıyorlardı. Sansür gülünç boyutlara ulaştı; büyük bir ajanlar ordusu her potansiyel muhalifi rapor ediyordu.
Sayfa 64 - Alfa | TarihKitabı okudu
Reklam
En acıklı olay, Abdülhamit'in Abdülaziz'in tahttan indirilmesinde temel rol oynadığını sandığı donamanın durumuydu. Abdülaziz'in satın almış olduğu gemiler Haliç'te paslanmaya terk edilmişti. Güvertelerinde tavuk besleniyor ve bölmeleri yonca yetistirmek için kullanılıyordu. Nihayet 1897'de denize açılmaları emredildiğinde, Mesudiye ve Hamidiye zırhlılarının kazanları patladı; denizciler gemilerin batmasını önlemek için kovalarla su boşaltmak zorunda kaldılar ve filo Çanakkale'den öteye geçemedi.
Sayfa 65 - Alfa YayınlarıKitabı okuyacak
JÖN TÜRKLER VE DÜŞMANLARI: 1908-1918
Vatanın savunulmasının özgürlüğün kurulmasıyla tutarlı olması zorunlu değildi. Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'da zaten büyük toprak kayıplarına uğramış olduğu 19. yüzyılın son çeyreğinde bile etnik Türkler, imparatorluğun yaklaşık 25 milyonluk toplam nüfusunun ancak yarısını oluşturuyordu. Esas olarak Rumlar, Slavlar ve Ermenilerden oluşan Hristiyan topluluklar toplam nüfusun üçte birini, Türk olmayan Müslümanlar ise (esas olarak Araplar ve Kürtler) geri kalanın neredeyse tamamını oluşturuyorlardı.
Sayfa 70 - Alfa | TarihKitabı okudu
JÖN TÜRKLER VE DÜŞMANLARI: 1908-1918
Devrimin ilanından sonra, Türkçe ve Rumca yazılmış devrim mesajlarını ileten posta kartları dağıtıldı: “Yaşasın Vatan! Yaşasın Millet! Yaşasın Hürriyet!” Peki vatan neydi, millet neydi?
Sayfa 71 - Alfa | TarihKitabı okudu
JÖN TÜRKLER VE DÜŞMANLARI: 1908-1918
Liberallerin savının ana kusuru, "Osmanlı" yurtseverliği kavramının hemen hemen hiç heyecan yaratmamasıydı. Çok geçmeden imparatorluğun Türk olmayan halkları, Pan-Osmanlı liberalizminden çok ulusal bağımsızlık davasına yönelecekti. Aynı açmazla yüz yüze kalan İttihatçılar, alternatif bir sadakat kaynağı olarak sonunda özgül Türk ulusalcılığına çekildiler; fakat Türk olmayan toplulukları buna itmek için kaba güç kullanmaktan başka hiçbir araçları yoktu. Üçüncü bir olası ideolojik yapıştırıcı olan İslama bağlılığın Hıristiyan topluluklar için hiçbir anlamı yoktu. Ayrıca Abdülhamit İslami muhafazakarlığa başvurarak otokrasisini meşrulaştırmaya çalıştığı için hem liberallerin hem de ittihatçıların gözünde İslama bağlılığı kuşkuluydu.
Sayfa 71 - Alfa | TarihKitabı okudu
47 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.