Türk toplumunun yaşadığı genel dönüşüm süreci özellikle 80'li yıllarla birlikte değişikliklerin de ötesine geçerek kopma noktasına gelmiştir. Bu dönüşümün siyaset alanındaki asıl etkisi önceden kodlanmış olan ilişkilerin çözülmesi olarak değerlendirilebilir. 1990'larda ise gerek siyasi düşünce ile parti ve siyasetçi ile seçmen arasındaki, gerekse seçmenin siyasi tercihleri ile oy arasındaki sabit ilişkinin; büyük paralar karşılığında kapitalist siyaset pratiklerini yönlendirir olması nedeniyle bozulduğu söylenebilir. Bu da doğal olarak siyasi düşüncelerin, siyasetçilerin ve seçmen oyunun kapitalist pazarda "özgürce" dolaşmasının önüne geçmiştir. Bu bağlamda demokrasi teorisinin temel taşı olan siyasetçinin "öznelliği" ve "özgür birey" kavramları "benlik" olarak adlandırılabilecek birşeye dönüşür. "Benlik" kavramı "özne" kavramından farklı olarak evrensel değil, tersine, boyutları gerçeklik içinde ampirik olarak incelenmesi gereken bir kavramı ifade eder.
Türkiye'deki siyasetçi profilinin özellikle sol siyaset açısından neden bu derece yozlaştığını kendine dert edinen ve aşağıdaki türden soruların yanıtını arayan okur için elinizdeki çalışma oldukça aydınlatıcı olacaktır..
"...Böyle korkunç bir olayın ışığı altında gözlerimizin önünde ortaya çıkıveren bu canavar kimdir? Herhangi bir ülkede nasıl ortaya çıkabilir? Ya Türkiye'de? Nasıl olup da oylarıyla seçildiği halktan, onların yaşamlarını göz göre göre hiçe sayabilecek kadar uzaklaşabilmiştir?... " (Arka kapaktan)