“Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim” dedi: Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: “Seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda..”
...
❝Oysa ben her an sana bakmak, bir sözünü kaçırmamak; bir kıpırdanışını, yüzünün her an değişen bütün gölgelerini izlemek, her an yeni sözler bulup söylemek istiyorum...❞
...
Oğuz Atay'ın kitapları için hazırladığım bilgi dolu video: youtu.be/INZw0WFskak
13 Aralık günü
Oğuz Atay'ın ölüm yıl dönümü. Bugüne kadar beni en çok düşündüren ve hatta büyüten yazarların başında gelir Oğuz Atay. Sahi ne kadar anlıyoruz Oğuz Atay'ı?
Ölümünden 44 yıl geçmesine rağmen hala sosyal medya hesaplarında ona atfedilen sahte alıntıları görmüyor muyuz? Hala anlamak için çaba sarf etmediğinden dolayı Tutunamayanlar'a kötü kitap deyip bir kenara atanları görmüyor muyuz? Hayır, hayır. Bunları düşünen hiç kimseyi kabul etmiyorum. Oğuz Atay sadece beni değil Türk edebiyatını da büyüten insandır. Bir bebeğin emeklemesinden sonra yürümeye geçtiği safhalarda Türk edebiyatını alıp iç dünyasında hesaplaşmaya götürmüştür. Ve evet Oğuz Atay. İşte.
Ben Buradayım... Peki sen neredesin acaba şimdi?
Ben de bu vesileyle
Oyunlarla Yaşayanlar gibi muhteşem kitapların yazarı olan Oğuz Atay'ı yeni videomda ziyaret edip onun bedeninin yanında onun kitaplarından en sevdiğim alıntıları okudum : youtu.be/XaZGGZU_Caw
Bu satırları okuyan herkese Oğuz Atay'ın tutunamadığı şeyler arasındaki tehlikeli oyunlarınızın ihtimallerini daha çok keşfetmeye yakınlaşabileceğiniz, oyunlarla yaşadığınız ve korkularınızı beklerken bu arada kendinizi de unutmadığınız meraklı okumalar dilerim.
Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna..
Birkaç gün önce Oğuzcuğum Atay’ın doğum günüydü. Ben de doğum gününü kutlama vesilesiyle yanıma Tutunamayanlar kitabını da alıp onun
Tutunamayanlar’ı yazdığı binanın önüne gittim: instagram.com/p/CVDkeeWtNmj
Tutunamayışlarını, bu hayatla oynadığı tehlikeli mi tehlikeli oyunlarını, oyunlarla yaşamalarını, korkuyu beklemelerini düşündüm tekrar. Onun adım attığı yerlerin üstüne basarak geçtiğimi düşündüm. Onun bakkaldan ekmek alışını, zile basışını, evine çıkışını, koltuğuna yayılmasını düşündüm. Onun anlaşılamamasını taktım kafama, benim de çoğu zaman anlaşılmadığımı düşündüm. Edip Cansever de öyle diyordu bir şiirinde: “anlaşılmak -değil mi ama- sanki kimsenin olamaz!” İşte
Oğuz Atay’ın da olamamıştı anlaşılmak…
Sonra da Türkiyede onu okumuş ve okuyan insanların hala onu tam olarak anlamadığını düşündüm. İnsanlar bir şeylere tutundukça, tehlikeli oyunlar oynamadıkça, korkuyu beklemedikçe anlayamıyordu ve anlayamayacaktı onu. Ben de tutunamamayı, oyunları tehlikeli oynamayı, korkuyu beklemeyi, oyunlarla yaşamayı öğrendim ondan. İyi ki doğmuşsun adaşım Oğuzcuğum Atay, sana çok şey borçluyum. ♥️