Kalbimde kocaman bir boşluk oluşturan beni hırpalayan, sarsan bir kitap daha..
17 yaşındaki Franz, babasını hiç tanıyamamış, küçük bir kasabada annesi ile yaşıyor. Gittikçe zorlaşan hayatları, yaşadıkları maddi sıkıntılar sonucunda annesi tarafından Viyana'da bir tütün dükkânı olan tanıdığın yanına gönderiliyor. Ve Franz'ın ilk defa tattığı yalnızlık ve garip bir özgürlük duygusu ile hikâye başlıyor..
Viyana 'ya gidişi ile adım attığı bu kocaman ve yeni dünya da yeni tanıştığı insanlar, ( Sigmund Freud ile dostlukları, sohbetleri kitapta en keyif aldığım bölümleri oluşturdu. )ilk aşk, ilk sevişme, ilk ayrılık...
Ikinci Dünya Savaşının hemen öncesinde şaşırmış insanların içinde, uzak olduğu hiç bilmediği siyasetin, savaşın tam ortasında duran bu genç; her şeyi sorgulayıp kendine bir yer bulmaya çabalayıp duruyor.
Birbirine "Çok yaşa Hitler !" diyerek selâm verenlere, Yahudilere yapılan eziyetlere şaşkınlık ile bakan Franz'ın, kimlik edinmeye çalıştığı yeni dünyasında hissettiği öfke, boşluk, yalnızlık, hiçlik ve dik duruşu muazzamdı.
Altını çizerken sayfaları yırttığım iki alıntı;
" Insan kalsa da gitse de asıl olan vedalardı. "
" Tecrübe, yeni dünyaların kapısını aralar."
Deneyimlemenizi ben çok isterim...