''Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte!''
Nilgün Marmara
Lise yıllarında annesi ve babasının ayrılışıyla sarsılan, yalnız ve terk edilmekten korkan genç bir kadın Nilsu. Annesiyle babasının ayrılışından, ilk gençlik yıllarından genç bir kadına dönüşünün hikayesi, İki Yeşil Susamuru. Ağırlıklı olarak Nilsu'nun hayatını okusak da, bir diğer karakterimiz duygusal ve ütopik çevreci Teoman. Annesine inanılmaz bağlı ve onun gizemli intiharıyla hayatı alt üst oluyor. Bu iki karakterin çocukluk travmalarının, yalnızlıklarının, duygusal iniş - çıkışlarının, birbirlerini bulmalarının, yazarın deyimiyle ''modern zamanın'' romanı İki Yeşil Susamuru. Yazara ulaşan bir otobiyografi aslında bu hikaye, bizzat Nilsu Baran tarafından özenle hazırlanmış şekilde hem de. Ancak hikaye olmadık bir anda son buluyor. Yazarımız hikayenin nasıl bittiğini öğrenmek için karakterlerin peşine düşmüşken, şaşırtıcı gerçeklerle de karşılaşıyor. Buket Uzuner çok sık okuduğum yazarlardan değil, bu kitabı bana bunun sebebini tekrar hatırlattı aslında. Dili sade ve oldukça anlaşılır olmasına rağmen sık tekrara düşen, durağan bir hikaye. Bölüm başlarındaki ve satır aralarındaki alıntılar kitaba dair nadir sevdiğim şeylerden biri olabilir. Ne yazık ki, çok severek okuduğumu söyleyemeyeceğim.