Yinede yazara bu uzun hikayeyi yazdıran sanıldığı gibi tarihi saptamalar değil, Maraş olayları sırasında ailesinden altı kişiyi (eşi,çocukları, babası ve ağabeyleri) kaybeden Leyla Ülver'in mahkeme tutanağıdır. Eserin garipliği de buradadır. Roma'dan, Bizans'tan ya da Fatih'in aklındakilerden bir anda Maraş Olaylarına atlarsınız ve tutanaktaki gerçekliğin, içinizde bırakabileceği donuklukla öykü biter.
Bana kalırsa Leyla Erbil,"medeniyet" üzerindeki yatay ilerlemenin, bir içi savaş ve kıyım boyutuyla sürdüğünü, halkanın son parçası olan "Türkiye" ortak kültürünün, uygarlık adına çok fazla bir yol almadığını kesit anlatımla başarılı bir şekilde ifade etmiştir. Eskiden bu yana akıp giden zamanın insan ruhundaki caniliği, yıkıcılığı hiç mi hiç değiştirmediğini anlatmıştır.
Bir kent tarihi, bir bireyin tarihi, bir ailenin tarihi üçü de insanın vahşiliği karşısında çaresiz yıkılır gider.