Dilsiz, sağ kolu inmeli, belleğini yari yarıya yitirmiş, sık sık gizemli şeyler gören, günah kaygılarına kapılan Opicinus'un, her şeyi bastıran bir takınağı var: Haritaları yorumlayıp imlediklerini anlamaya çalışmak... Akdeniz'in haritasını, kıyıların enine, boyuna biçimini çizip durmuş; kimi zaman aynı haritanın yönü değiştirilmiş bir çizimini bunun üzerine oturtmuş, bu coğrafya çizimleri içerisine insan, hayvan betileri, kendi yaşamındaki kişileri, ilahiyat yerineleri, cinsel yaklaşmalarla melekli görüntüler kondurmuş; bunların yanı sıra da, başına gelen tersliklerin öyküsüyle dünyanin yazgısı üzerine saçma sapan birtakım sözlerin yan yana geldiği ince ince yazılar yerleştirmiş. "Ham Sanat" ile harita çılgınlığının olağandışı bir örneğini veren Opicinus, karalarla denizlerin haritası üzerine kendi iç dünyasini yansıtmaktan başka bir şey yapmamış.
Hepimizin öğrendiği gibi, Yeni Dünya'yı bulgulamak pek güç bir girişimdi. Ama Yeni Dünya'yı bulguladıktan sonra onu görmek, yeni olduğunu, yepyeni olduğunu, yeni deyince görülmesi beklenebilecek her şeyden değişik olduğunu anlamak, çok daha güç bir işti. Bu durumda, sorulması doğal soru, şu: Bugün bir Yeni Dünya bulgulanacak olsa, onu görmeği başarır mıydık? Değişik bir dünyaya ilişkin beklentilerimize bağlayıvermeye alışageldiğimiz imgelerin hepsini (örneğin, bilim-kurgunun imgelerini) usumuzdan uzaklaştırmayı başarabilir, gözümüzün önünde duran gerçek başkalığı kavrayabilir miydik?
...
Belki her gün bir Yeni Dünya gözümüzün önünde açılıyordur da biz onu göremiyoruzdur.