tarih namına bildiklerimiz, az sayıda gözlemcinin, çok sayıda hadiseyi, sınırlı bakış açılarından müşahade ederek, kendilerince önemli saydıkları unsurları yetersiz bir lisanla kayıtlara geçirmesinden ve neticede tarih okuyucusunun bu gözlem raporlarından çıkardığı şahsî mütaalalardan ibarettir.
Eğer eviniz çıkmaz sokakta ise, diğer sokak sakinlerini kat be kat aşan bir sorumluluk ve samimiyet çizgisinde, artık komşuluğu da aşmış bir sıcak teması sürdürmek zorundaydınız. Hem de hiç yüksünmeden ve farkına varmadan... Çünkü çıkmaz sokağın öteki ucu sadece yaya trafiğine değil, serseri nazarlara da kapalıdır. Sokağa giren herkes aşinadır.
Türkçe'nin büyük ustalarını daima zapt olunmaz bir hasetle okudum. Tamamen kendi zihnimde kalmak üzere, onları tamir etmek cüretinde bulundum. "Daha iyisi ve güzeli nasıl yazılabilir?" küstahlığını adet edindim; bilerek veya bilmeyerek ustalarımı taklit ettim ve neticede taklidin öğrenme usullerinden biri olduğunu fark ettim. Bana "üslup sahibi" iltifatında bulunan dostlarımı tekzib ederim: sadece "Türkçe işçisi" olarak bilinmek benim için yeterince ciddi bir sıfat olacaktır.
Haritalar sadece dağlardan, denizlerden, ovalardan, vadilerden ve nehirlerden değil kaderden de bahseder. Bu yazı, kaderiyle harita masalarında yabancılaşan toplumlar içinde payına hep hicran düşmüş olanlar hakkındadır.
Yatağında bir aslan azametiyle uzanarak büyük kuvvetlerini sükunetin mahviyetinde gizleyen onurlu ve derin akıntılar: Yüce dağlarda eriyen kar sularının ak köpükleriyle terleyen, hüsnüne eğilmiş söğüt dallarının erken yapraklarını, kuru kavak çıtırtılarını, çoban türkülerini ve mazlum feryatları diyardan diyara gezdiren sular.