Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nazım Hikmet, Cemal Süreya, Ahmed Arif

Üç Şair

Muzaffer İlhan Erdost

En Eski Üç Şair Sözleri ve Alıntıları

En Eski Üç Şair sözleri ve alıntılarını, en eski Üç Şair kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Üç şair. Üçü de yaşamda değil. Birini görmedim (Nazım Hikmet). Biriyle fakülte yıllarında arkadaş oldum(Cemal Süreya). Biri, gece Ulus'a gelmiş, "Ben Ahmed Arif, kurban!" demişti.(1959 başları olmalı.)
Düşmanı yenecek işçi sınıfımıza selam! Paranın padişahlığını karanlığını yobazın ve yabancının roketini yenecek işçi sınıfına selam! Türkiye işçi sınıfına selam Selam yaratana.
Sayfa 31 - Nazım HİKMET - 12 Ağustos 1962 Türkiye İşçi Sınıfına SelamKitabı okudu
Reklam
Cemal 'in (Süreya), Kürtler yalan söylemek zorunda / Arnavutlar doğru dizelerini, şöyle söylemek de olanaklı: "Arnavutlar doğru söylemek zorunda / Kürtler yalan." Belli ki Arnavutluğunu her yerde çığlıklamış olan (Cemal 'in deyişiyle "edebiyatımızın mareşalı") Buyrukçu 'ya (Muzaffer) karşı kendi haklı nedenlerini bu iki dizede dile getiriyor. Cemal 'in, Buyrukçu 'ya şöyle dediğini duyar gibiyim: Ben sürgün olduğumu saklamak zorundaydım, Kürt olmak nedir bilincine varmadan daha. Sen ise Arnavut olduğunu saklayamazdın da. Arnavut olduğunu çığlıklamaman için bir neden de yoktu. Çünkü Arnavutlar bu ülkede "göçebe" dir, ama Kürtler değil. Ya da bu ülkede "sürgün" olan Kürtlerdir, Arnavutlar göçebe. Hemen burada söylemek bir paradoks gibi algılanabilir. Cemal, kendini "göçebe" olarak algılar. Öyle gezgin anlamında, yani coğrafya göçgünü göçebe değil. Bu, kendini bir yere oturtamamış olmaktan kaynaklanan göçebeliktir: "... ben hangi şehirdeysem / yalnızlığın başkenti orası". Cemal için "Gurbet garba düğşmektir" aynı zamanda ve kendisi her zaman bu "gurbet" dediği Garpta olacaktır. Bilecik 'te, İstanbul 'da, Ankara 'da, Paris 'te. Hepsi onun Doğusuna (Şark 'ına) göre, gurbettir.
Tam olarak "benim bu" diyeceği, kendisini "ana-ata kalıtçısı" sayacağı nesi vardır ki? Kürt (Zaza) ama, ona Kürt denilebilir mi artık? Kaviminden ve aşiret birliğinden yalıtılmış, dilinden / dalından kopartılmıştır. Buna karşılık, aşiret geleneğinde olduğu gibi, bir aşiretten şu ya da bu biçimde ayrılmış olan birinin ya da ailenin bir başka aşirete alınarak bu yeni aşiretin alt basamaklarından üyesi olması gibi, bir başka aşirete alınmamış, ya da tekke değiştirmemiş, bir başka aşirete ya da tekkeye bağlı ve bağımlı olmamış. Burjuvalaşan toplum, onun özgür bireye dönüşünün toplumsal ortamını oluşturacaktır. Kuşku yok ki, bağımlı bireyden özgür bireye geçiş, yani aşiret üyeliğinden ulus birliğinin (biriminin) üyesi olmaya geçiş, bağlandığı aşiretin dağılmasının sonucu olsa da ilericidir; ama özgür bireye dönüşmesinin bedelini kendi dilini yitirerek ödemesinin ardındaki uygulama, demokratik değildir. Cemal, insanlığın gelişme aşamaları açısından çağına göre "geride" kalmış olan yarı-komünal ve yarı-feodal birliğinden koparılmış, alınıp konduğu toplumsal ortam, onun istenci (iradesi) dışında da olsa Kürtlüğünü soğurmuştur.
Ulus, tarihsel oluşumu açısından kimi ırkların / kavimlerin öncülüğünde oluşmuş olsa da , ulus birliği, ne bir kavmin (soyun, ırkın) öteki kavimler (soylar, ırklar) üzerinde ki egemenliğindedir, ne de ırkların (soyların, kavimlerin) yanyana sıralandığı bir birliktir. Ulus, çağdaş anlamda, ırk (soy, kavim) yapılanmasının bir bütün olarak aşıldığı, üyelerinin özgür bireyler olarak birbiriyle ekonomik temel üzerinde oluşturduğu siyasal birliktir. Ulus, adını, çoğunlukta olan ya da ulusun oluşumunda öncü rol oynayan kavmin adından almış olsa da. Bu nedenledir ki, Cemal 'in ülkesi Türkçe oldu. Başkenti de şiiri. Kendi istenci (iradesi) dışında Türkçe onun dili oldu ama, o da Türkçeyi güzelleştirdi, zenginleştirdi. Nice güzel şey, onun Türkçesiyle yaratıldı. Göçebelikten yerleşikliğe konduğu mekan ise, evrensel olandır. Ülkü Tamer 'in şiirinde billurlaştırdığı gibi "Okyanusta Fırat 'ın salı "dır Cemal. Yöreselden evrensle açılmış bir sal. Cemal ne bir aşiretin, ne bir kavmin üyesi olarak kalabilirdi ve ne de bir ulus bireyi olmakla yetinebilir. Türkçe sınırlarını çizse de, o, dünya insanıdır. İnsanlık okyanusundaki saldır.
Bu arada, kente indiği zaman, bir ayağı tarlada, bir ayağı maden kuyusunda olan yarı-köylünün, bir kolu pamuk tarlasında, bir kolu fabrikada olan yarı-proleterin, düzen içinde değerini, yerini bulamadığını belirten devrimci teoriye övgü, Ahmed Arif 'te vurgulanır: sevmenin kusursuz felsefesi, sisli bir dağın ardından ışır gibidir. Işır gibidir, çünkü kapitalistleşme yaygın bir biçimde uç vermiş, ve artık, "Çukurova / kundağımız, kefen bezimiz" dir ve Kastamonu 'nun ünlü Sepetçioğlu 'su bir kömür işçisidir, Urfa 'da Fransız 'a kurşun atan Urfalı Nazif mavzer değil, kürek tutmaktadır. Bu kürek, kendi avlusunda, kendi küçük tarlasındaki kürek değil, kör boğaz nafaka uğruna, halden düşmüş tebdil gezen can pazarındaki kürektir, yani ücretli işçidir artık. O geçmişin ayaklanan adamı, düşmana silah çeken adamı, ücretli işçi olmakla birlikte, henüz büyük sanayi işçisi değil, pamuk işçisidir, kömür işçisidir. Çünkü birkaç işletme dışında, işçi sınıfı, kendi sınıfının kurtuluşunun, kendi sınıfıyla insanlığın kurtuluşunun savaşımını başlatacak bir güçte değildir henüz. Ahmed Arif, teoriyi kendi toplumunun gerçeğiyle uzlaştırdığı içindir ki, onda, toplumun ilerici ve devrimci öğeleri, çeşitli kesimleriyle yansır, ama olduğu kadarıyla, o gün olduğu gibi.
Reklam
Beyaz bir karanlıkta mıyız Siyah bir aydınlıkta mı?
Değişmeyen
Beyaz bir karanlıkta mıyız, Siyah bir aydınlıkta mı?
Sayfa 11 - Onur YayınlarıKitabı okudu
Mavi Gözlü Dev...
Sosyalizm, yani şu demek ki, dayı kızı, ekmeğimizde tuz, kitabımızda söz, ocağımızda ateş oluşu hürriyetin, ... ve hepsinden önemlisi Çocukların, ama bütün çocukların kırmızı elmalar gibi gülüşü...
Sayfa 29 - Onur YayınlarıKitabı okudu
266 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.