Beyazıt Meydanı' nın Derin Tarihi

Üçüncü Tepede Hayat

Beşir Ayvazoğlu

Quotes

See All
Mehmed Âkif'in 28 Aralık 1936 günü Bayezid Camii'ne getirilen ; cenazesi kimsenin hikâyesini bıçak gibi ortadan ikiye kesmemiş, kimsenin 'hep yek'le 'dü se'si arasına girmemiş, yani kimseyi ayağa kalkmak mecburiyetinde bırakmamıştır; çünkü şiddetli bir poyrazın estiği çok soğuk ve yağışlı bir aralık günü bir otomobille Bayezid Camii'ne getirilmiş, çıplak tabutu dört hamal tarafından musalla taşına taşınmıştır. Butün gece kar yağdığı için ortalık bembeyazdır. Küllük Kahvesi'nin kapalı bölümünde oturan üniversiteli gençler, cenazenin Âkif'e ait olduğunu öğrenince derhal dört bir tarafa dağılıp herkesi haberdar eder, tabutu —kolluk kuvvetlerine aldırmaksızın- muhtemelen Emin Efendi Lokantası'ndan aldıkları bayrağa sararak namazdan sonra Edirnekapı'ya kadar omuzlarında taşırlar. Bu cenaze töreni, Beyazıt'ta Cumhuriyet'ten sonraki en önemli ve anlamlı törenlerden biridir.
Sayfa 275Kitabı okudu
Türk hayatında ve muhayyilesinde özellikle iki ağacın, serviyle çınarın derin izler bıraktığını düşünen Tanpınar'ın en sevdiği ağaç çınardır; bu güzel ağaçlar ona geniş, pençe pençe yaprakları, munis dev gövdeleriyle Peçevî'nin uzun uzun anlattığı, sefer meşveretlerinde söz alıp kumandanlara yol gösteren yaşlı serhat gazilerini hatırlatır; “onlar toprağımızın hakiki gururudur; belki dedelerimiz o heybetli vekarı, o dağ sükûnetini” çınarlardan öğrenmişlerdir. Bunun için Yahya Kemal'in Itri'yi eski çınarların mektebinden yetiştirmesini çok iyi anladığını söyleyen Tanpınar, İstanbul'da ağaçların gitgide azaldığını belirterek “Bir ağacın ölümü, büyük bir mimari eserinin kaybı gibi bir şeydir. Ne yazık ki biz bir asırdan beri, hatta biraz daha fazla, ikisine de alıştık” diyor.
Reklam
Tarık Buğra'ya göre Küllük, üniversitenin tamamlayıcısı, hatta başlı başına bir üniversitedir. Gönül rahatlığıyla "Küllük'ten mezunum!" diyenler bile vardır.
Sayfa 251Kitabı okudu
Binlerce uzun ve kısa dalının ahenksizliğinden doğmuş ahengiyle itaatli ve sadık bir nöbetçi gibi, asırlardan beri vazife aldığı noktada bekleyip duran bu güngörmüş çınar acaba ne düşünmektedir?
İsmail Sâib Efendi (Sencer) bir medreseliydi ve hâfızıkütüblük görevini sürdürürken çeşitli medreselerde Arapça ve Arap edebiyatı okutur, Bayezid Camii'nde de dersiâmlık yapardı. Evet, o bir "sarıklı"ydı ama Tıp, Eczacılık ve Hukuk mekteplerine devam ederek bu alanlarda da geniş bilgi edindi; amacı diploma almak değil, kütüphanecilik hizmetini en iyi şekilde yürütebilmekti.
Sayfa 126Kitabı okudu
Türkiye’de bir “Millî Kütüphane” kurma fikri Sultan Abdülaziz döneminde ortaya atılmış. Aradan on yıl geçer, böyle bir kütüphanenin ne kadar önemli olduğunu hemen kavradığı şüphesiz olan II. Abdülhamid’in iradesi de çıkınca mekân olarak seçilen Bayezid Külliyesi kervansarayı ve imareti restore edilir. Literatüre “ilk millî kütüphane” olarak geçen Kütüphane-i Umumî-i Osmanî, 1884 Ramazan’ının ilk günü raflara bir takım Naima Tarihi konulmak suretiyle dualarla açılır.
Sayfa 114Kitabı okudu
Reklam
Bayezid Camii’nin dış avlu duvarlarını yıktırarak geniş bir meydan açan II. Mahmud, Bayezid aşhanesinin üzerine bir de Hünkâr Kasrı yaptırarak Serasker Kapısı’nı ziyaret gibi vesilelerle, bazan da kıyafet değiştirerek bu meydanda sık sık görünmeye başlamıştı.
Sayfa 137Kitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.