Cengiz Han hayatının sonuna dek Moğolcadan başka bir dil bilmiyordu. Halbuki Timur, okuması ve yazması olmadığı halde; ana dili olan Türkçeden başka Farsçayı da biliyor, bilginlerle bu dilde konuşuyordu. O sarayında "kissahânlik" memuriyetini getirerek, onların anlattıkları tarihî hikâyeleri dinlemek suretiyle edindiği tarih bilgisi ile tarihçi İbn Haldun'u hayret içinde bırakmıştı. Satranç oynamayı severdi ve bu oyunda mahâret sahibi olmuştu. İslâm dininin esaslarını o kadar iyi kavramıştı ki, bilginlerin din hakkındaki tartışmalarını takip ederek bu tartışmalara katılırdı. Bununla birlikte bütün bunlar Timur'u yetiştiği askerî çevreden uzaklaştırmak şöyle dursun, aksine onun askerî başarılarının artmasına sebep olmuştur. Yukarıda gördüğümüz gibi, Timur tarihten misâller getirerek askerlerini coşturuyor, ele geçirdiği yerlerdeki yağma ve katliamları dinî sebepler göstererek kendini haklı çıkarmak istiyordu.
Timur'un bizce bilinen sözleri ve faaliyetlerinden, selefi olan Cengiz Han'a göre onun ruhen daha yüksek olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Cengiz Han'ın dünya görüşü, hayatının sonuna dek bir eşkiya çetesi başkanının dünya görüşü olarak kalmıştır.
Timur oğul ve torunları bakımından Cengiz Han kadar talihli değildi. Dört oğlundan ikisi yukarıda gördüğümüz üzere daha Timur’un sağlığında ölmüşlerdi.