Umutsuzluğun Doruklarında

Emil Michel Cioran

Umutsuzluğun Doruklarında Gönderileri

Umutsuzluğun Doruklarında kitaplarını, Umutsuzluğun Doruklarında sözleri ve alıntılarını, Umutsuzluğun Doruklarında yazarlarını, Umutsuzluğun Doruklarında yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ama ben asla ağlamadım, çünkü gözyaşları düşüncelere dönüştü, gözyaşları kadar acı düşüncelere.
Reklam
Uyanık geçen saatler, özünde, düşünce­nin düşünceyi durmadan reddettiği, bilincin kendi kendini çileden çıkardığı, zihnin kendine savaş açtığı, korkunç bir ültimatom verdiği saatlerdir. Yürüyüşse, sizi yanıtı olma­yan sorgulamaların etrafında dönüp durmaktan alıkoyar; oysa insan, yatakta, çözülemez olanı kafasında sürekli evi­rip çevirir sersemleşene dek.
Neden insan hem acıda hem aşkta lirik olur? Çünkü bu iki durum, her ne kadar gerek doğaları gerekse yönelimleri açı­sından birbirinden farklı olsa da, varlığın derinliklerinden, bir anlamda öznelliğin tözel merkezinden doğar. Benliğin içsel yaşamı özsel bir ritimle titreşmeye başlayınca lirik olu­nur. İçimizde biricik, özgül olan şey öyle anlamlı bir biçimde gerçekleşir ki, bireysel olan evrensel düzleme yükselir. En derin öznel deneyimler aynı zamanda yaşamın ana zemi­ nine eriştikleri ölçüde en evrensel deneyimlerdir. Gerçek iç­selleştirme öyle bir evrenselliğe varır ki işin özünü kavra­ yamayanlar, lirizmi hâlâ zihinsel bir tutarsızlığın ürünü, önemsiz bir olay olarak görenler ona ulaşamaz; oysa öznel­ liğin lirik kaynaklan son derece dikkat çekici içsel bir ta­ zeliğe, bir derinliğe tanıklık eder.
Can çekişirken, kendilerini tutup, etki­leyici tutumlar sergileyen insanlardan tiksiniyorum. Göz­ yaşları ancak yalnızlıkta sıcaktır. Ölüm anında çevrelerinde arkadaşlarının olmasını isteyenler bunu korkudan, son an­larıyla yüzleşemediklerinden yaparlar. En temel anda, kendi ölümlerini unutmaya çalışırlar. Neden yiğitlik göstermez, neden kapılarını sürgüleyip, o korkutucu duyumlara sınır­sız bir açıklıkla, sınırsız bir dehşetle katlanmazlar?
Yalıtılmış, ayrı düşmüş halimizle, her şey bizim için eri­ şilmezdir. En derin ölüm, gerçek ölüm, ışık bile ölümün ilkesine dönüştüğünde yalnızlıkla gelen ölümdür. Öyle an­lar sizi yaşamdan, aşktan, gülümsemelerden, arkadaşlar­dan -hatta ölümden de- koparır. İnsan o zaman dünyanın hiçliğinden, kendi hiçliğinden başka bir şey var mı diye so­rar kendine.
Reklam
Sağ salim kurtulamayacağımız deneyimler vardır. Ya­şandıktan sonra, artık hiçbir şeyin anlamlı olamayacağım duyumsatan deneyimler. Yaşamın sınırlarına eriştikten sonra, o tehlikeli sınırların potansiyelini bütün aşırılığıyla yaşadıktan sonra, gündelik edimlerle hareketler tüm albe­nilerini, tüm çekiciliklerini yitirirler. Kişi ancak o sınırsız gerilimi nesnelleştirerek hafifleten yazı sayesinde yine de yaşamayı sürdürür. Yaratıcılık ölümün pençelerinden ge­çici bir korunmadır.
Yaşamın, ölüm düşüncesinin bana sunduğu her şeyden patlayacak noktaya geldiğimi duyumsuyorum. Yalnızlıktan, aşktan, nefretten, bu dünyaya özgü her şeyden öldüğümü duyumsuyorum. Başıma gelen her şey beni patlamaya hazır bir balona dönüştürüyor gibi. Bu uçanlarda, içten içe Hiç’e dönüyorum yüzümü. İnsan, tüm sınırların ötesinde, ışığın dışında, ışığın geceden koptuğu noktada, vahşi bir kasırga­nın sizi dümdüz hiçliğe fırlattığı bir aşırılığa doğru, delice genleşiyor içeriden.
Dolayısıyla olağanlığın, yaşa­mın, yalnızlığın, umutsuzluğun, ölümün ötesinde olduklarım duyumsayan kişiler bu dünyadan daha ne bekleyebilirler?
Yalnız yapılan gezintiler -içsel yaşam için hem son derece verimli, hem de son derece tehlikelidirler- kişinin bu dünyadaki yalıtılmasına hiçbir şeyin zarar vermeyeceği bi­ çimde, akşamlan, dikkati dağıtabilecek bildik şeylerin ar­ tık ilgi çekemediği saatlerde yapılmalıdır, o saatlerde dün­ yaya bakışımız zihnin en derin bölgesine, yaşamdan ve onun yarasından ayrıldığı alana bağlıdır.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.