Giyim kuşamdan kadın erkek ilişkilerine kadar, renklilik, görece yumuşama bütün dünyada, sınırsız bir özgürlükler ortamına geçildiği yanılsaması yarattı. Aslında farklı tutsaklıklar geliştirmeye yönelikti bütün o söylem ve uygulama. Özgürlük yanılsaması içinde içerikten yoksun kaldık.
Bana ya da başka insanlara doğru ve gerçek diye sunulmuş her şeyden kuşku duyarım. Çünkü değişmez doğruların çoğu zaaf ve önyargılardan beslenir. Eğer kolay inanır biri olsaydım dünyayı irdelenmeye değer bulmazdım. Bence kuşku yazarın dinamiklerinden biridir. Kuşku duymadan yazılamayacağını düşünürüm. Yazmak aynı zamanda alternatifler sunmaktır. Göstererek, işaret ederek ve okuyanları düşünmeye, kendi seçimlerini bulmaya yönlendirerek. İnsanlar üstünde yürümekten bezdikleri çizginin dışına böyle çıkarlar.
Bu ülkenin nitelikli okurları beni niye okuyor, neden seviyor hiç merak edilmedi, bir derse konuk edilmedim... Neden? Ölümümü bekliyorlar da ondan. Tanpınar'ın, Oğuz Atay'ın da ölümü beklenmişti. Bu sürüp giden ölü severlik ne korkunç değil mi!
"Benim tanıdığım anneden çok başka bir kadın vardı o minicik defterde. Yazının insanı, onun dünyasını, acısını, sevgisini, kaygılarını yansıtma gücüyle ilk karşılaşmam budur. "
Ev içinde beni mutlu edip umut veren en değerli nesneler kitaplar, kitaplıklar olmuştur. Kitap olmayan evler bana hala çıplak, ağzına kadar dolu olsa da boş ve çirkin görünür.
"Hayatla baş edemediğin yerde kendine saklanmak, kendi acına sığınmak ve kesif, kurşun geçirmez bir sessizlikte dünyayı ve her tür onur kırıcı uzlaşmayı bütünüyle dışlamak. Orada kendinden başka kimse zarar veremiyor sana. "