Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı, Ada, Tepe ve Dutlar isimli üç öyküden oluşuyor.
İlk iki öykü birbiriyle ilintili.
Ada’da, Bizans döneminde, resmin yasaklanması nedeniyle genç keşiş Andronikos’un manastırdan kaçışı anlatılır.Andronikos dayatmacı, baskıcı anlayıştan kaçıp bir Ada’ya sığınır.Başlangıçta, inancın her şeyden üstün olduğunu düşünen Andronikos, zaman içinde inandıklarını sorgulamaya başlar.
Tepe öyküsünde Andronikos’un yakın arkadaşı olan İoakim ile tanışırız.Andronikos manastıra geri dönmüş, işkence ile öldürülmüştür.
Resim yasağının kalkması üzerine, İoakim, Andronikos’un ölümünü, kahraman sayılıp sayılamayacağını sorgular.
Dutlar öyküsünde, iki öyküsünden çok farklı bir dönemdeki baskı ortamını anlatır Bilge Karasu.Dut yiyen tırtıllar ile faşizmin yükselişi arasında ilişki kurar bu öyküde yazar.
Bilinç akışı, flash-back, iç monolog tekniklerinin çok yoğun kullanıldığı öykülerdi bu üç öykü de.Semboller, metaforlar, imgeler, simgeler çok belirgindi yine bu öykülerde.
Cümleler bol çağrışımlıydı.Öyküler, kapalı, cidden zorlayıcıydı.Ancak çok zevkliydi de.