Jack London, kitaplarını okuduğumda öve öve bitiremediğim yazar. Artık biliyorsunuzdur diye tahmin ederek, yazanı tanıtmıyorum. Adini her gördüğümde içeriğe bakmadan alırım kitaplarını, çünkü bilirim ki yine yanıltmayacaktır beni.
Vahşetin Çağrısı, çok alışkınız insanların bakış açısından kitaplar okumaya. Şimdi bunu bir kenara bırakıp bir köpeğin bakış açısından okuyoruz kitabi. Buck, Kaliforniya'da Santa Clara Vadisi'nde büyük bir evde yaşamaktadır. Bir gün mutlu hayatından kopanılarak kaçınılır. Alaska'da san bir maden çıkarılmaya başlanır. İnsanlar büyük bir açgözlülükle oraya akın ederler. Çıkarttıkları madeni taşıyabilmek içinde köpekleri kullanırlar.
Buck, ini yarı güçlü bir köpektir. Bir anda Güney'de sıcaktan koparılıp Kuzey'e soğuğa götürülür Buck ilk kez burada kar görür. Artik ona söyleneni yapmak zorundadır. Yeni girdiği bu ortamda diğer köpeklerle anlaşamaz onlarla kavga eder. Zaman içerisinde sürünün lideri bile olur. O tatlı, tembel halinden sıyrılarak hırçın bir köpek olur. İnsanlar yaşadıkları dünyada daha da yabanileşirken, Buck da bu yabanileşmeye ayak uydurur. Artık o eski Buck yoktur.
Jack London'un büyülü bir dili var. Ne yazsa okutuyor kendini.
