Maalesef çoğunuz mübah şeylere o kadar dalıyoruz ki; mübahlara olan sevgimiz bizi kurana karşı ilgisiz kılıyor. Roman okumaktan sıkılmıyor, kuran okumaktan sıkılıyoruz. Onlarca/Yüzlerce ilahi, neşid, marş biliyor; kurandan bir bölüm bile bilmiyoruz.
Bizler insanız… Korkabiliriz, endişeye kapılabiliriz, çaresizlik hissedebiliriz. Şeytanın ve nefsin fısıltılarıyla ümitsizliğe kapılabilir, yenildiğimizi düşünebiliriz… Tüm bu karanlık duygu ve düşünceleri dağıtacak şey; Allah’ın dostluğudur.
O (cc) bize dostsa bütün dünya düşman olmuş ne gam! O (cc) bize yakınsa bütün insanlık uzak durmuş ne gam! Bu öyle güçlü bir inanç, öyle sarsılmaz bir dayanaktır ki; karşısında hiçbir ayartıcı teklif, hiçbir caydırıcı tehdit, hiçbir süslü vesvese dayanamaz…
Alışveriş merkezlerini mabed edinmiş, namaz saatini takip eder gibi indirim takip eden; Allah’ı zikreder gibi oturduğu her ortamda ticaret konuşan, kalbini ve hayallerini yalnızca dünyalık metaların işgal ettiği bir tip… Sakalını ve tesettürünü çekip alsanız geriye safi bir kapitalist, şeytanın kardeşi/tüketim çılgını çıkar. Ona soracak olsanız muvahhiddir. Çünkü ona göre oy kullanmıyorsanız, askere gitmiyorsanız, kabirlere tapmıyorsanız… sizden iyi müslim yoldur. Dünyanın da tapılan bir put olduğunu, dahası türbelerden daha tehlikeli bir put olduğunu bilmez.
Kuran ayetleri hakkında tartışmak, birbirini nakzediyormuş gibi ayetleri çarpıştırmak tehlikelidir. Çünkü bu, kuranı dolaylı olarak değersizleştirmek ve onu beşeri metinlerle eşitlemek anlamına gelir.
Şunu unutmayalım: Şirk toplumu "tekasur" toplumudur. Onlar için hak olmanın yegane ölçüsü "çok" olmaktır. Paranız çok olmalı, sayınız çok ol- malı, sizi destekleyen çok olmalı, kitabınız çok olmalı... Değilse, çoğunlu- ğa göre siz meşru değilsiniz. Az oluşunuz başlı başına bir ayıp, eksiklik ve zaaf olarak görülür. Kendi değer yargılarına göre sizin haklılığınıza şahit bulamayınca, sizden şahit göstermenizi isterler. "Haklı olduğunuza dair şahidiniz kim?" diye sorarlar.