Vatan Dostu Sultan Vahidüddin

Necip Fazıl Kısakürek

Vatan Dostu Sultan Vahidüddin Quotes

You can find Vatan Dostu Sultan Vahidüddin quotes, Vatan Dostu Sultan Vahidüddin book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakışta o mâna: öleceğiz, ne çare?...
Bugünün 'Millî Emniyet'inden tutunuz, Batının bütün (entelicens) teşekküllerindeki tohum Abdülhamid'indir. Onu hafiye kullanmakla suçlayanlar, kendisini devirdikten sonra sadece nefsânî hırsları uğrunda "Teşkilât-ı Mahsusa"yı kuranlardır.
Ermeni ve Yahudilere, hususiyle masonlara karşı alınan köstekleyici tedbirler de, politika dehâsiyle içice idarî dehânın en parlak numunesi...Kitabı okudu
Reklam
DİNDAR ABDÜLHAMÎD HAN
Daha önce dokunduğumuz ve 36 padişah arasında en parlağı olarak gösterdiğimiz bu nokta Abdülhamid'de öylesine derindir ki, bir Avrupalıya "İslâma en küçük, zerrece aykırılık mevzuunda kabul edebileceği hiçbir tâviz hayal edilemez!"sözünü söyletmiştir. Abdülhamid bütün hayatı süresince, susarken, konuşurken, iş görürken ve uyurken yalnız Allah'ını ve milletini düşünmüştür.
Daha evvel kıymet hükmünü koyduğumuz bu gidişin mânasını eski yaver Ali Nuri Beyden de isteyebiliriz: Diyor ki, Ali Nuri Bey: "- Vahidüddin kaçmadı; Padişah sıfatiyle kaçmadı! Belki bir fert olarak çıkıp gitti. Ankara-da 101 pare top atılarak Padişahlık kaldırılmış, Vahidüddin de tahttan indirilmişti. O da, üzerinden sıyırdıkları bütün sıfatların içinden kendisine kalan fert hakk'yle çıkıp gitti!"
Sayfa 204Kitabı okudu
Sıhhî vaziyetindeki zaiflik ve nahiflik boyuna devam eden Mehmed Vahidüddin Efendi, büyük ağabeyinin devrinde yine türlü uzvî rahatsızlıklar içinde gidip gelirken, ruh yönünden en huzurlu çığrını yaşar. Zira imparatorluğun, iç ve dış saiklerle tam bir uçurum kenarına itildiği hengâmede onu düşmekten koruyabilecek sanatkâr eli görmektedir. Bu, Ulu Hakan Abdülhamid Hân'dır.
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgâr, uçan eteklerden sorumlu.
Reklam
Karşı oldukları dâvayı -şeriat- kökünden kaldırma yolunu açmak ve bu işin bahanesini bulmak için askerleri bizzat "şeriat istiyoruz diye ayaklanın!" şeklinde kışkırttılar ve kışkırtıcının Abdülhamîd olduğunu ilân ettiler. Masum ve cahil neferleri "Şeriat de Şeriat!" diye sokaklara ve meydanlara döktüler.
REFET BELE
Refet Paşa, o gece daha öyle şeyler anlattı ki, hiçbi kaydetmeye imkân yok.... Kendisine 30 küsur yıl sonra Ankara Palas'ta rastladım. Daima aynı zarafet ve ruh tamamlığı içinde bu cin gibi ihtiyar, masamda ve bir kaç şahidin huzurunda (hepsi hayatta) hâtıralarını Büyük Doğu'ya yazması ve bilhassa Vahidüddin mevzuunu ele alması yolunda ettiğim teklife şu cevabı verdi: Necip Fazıl!.. Benim bir ayağım çukurda... Değer mi ömrümün son günlerinde gençlere mahsus bir davaya kıyam edip örselenmeye... Sen açtığın ve bayrağını taşıdığın yolda devam et! Ama benden bir şey bekleme! Tezini ve 1951 Büyük Doğu'larında neşre başladığın Meclis zabıtlarını biliyorum. Benim bu bahiste sözüm tek cümleden ibarettir ve şudur: Sultan Vahidüddin Birinci Dünya Savaşından sonraki felâketi, millette hiçbir ferdin hissedemeyeceği mikyasta derinden duymuş, vatanın kurtarılması yolunda genç kumandanları Anadolu'ya dağıtmış ve bu işin başına geçmesi için de maddi ve manevi her fedakarlığı göstererek Mustafa Kemal'i seçmiş ve onu Anadolu'ya göndermiş olan insandır! Tarih, İlâhî adaleti hâdiseler üzerinde o türlü tecelli ettiren bir ilimdir ki, günü geldiği zaman, benim gibi insanların hatıra defterlerinden kefenlerine kadar her şeylerini sorguya çekerek hakikati tespit etmeyi bilir. Şimdilik bizi bırakın da mezarımıza kavgasız ve dâvâsız gidelim!
Bir sürü maiyetle meçhul bir âleme gittiğine ve Hazine-i Hassa padişah hazinesi demek olduğuna göre, onu son meteliğine kadar boşaltmak imkân ve salâhiyeti dairesindeyken bunu yapmayıp şahsına ait hediyeleri bile oraya iade eden hükümdarın ruhundaki feragat ve fedakârlık duygusunu hayal edebilmek lâzım... Bütün mevcudu, sultanlık tahsisatından elinde kalmış olan 50 bin lira kâğıt paradan ibaretti; ve koskoca bir maiyetle gittiği gurbet illerine bu hiçin hiçi meblâğla göçmekteydi.
Sultan, son derece (realist) bu görüşten sonra vükelânın aczine el atarak diyor ki: -Bunların kifayetsizliğini ben de görüyorum! Lakin yerlerine kimleri getireceğiz? Memlekette iş görebilecek beş altı kişi varsa onları da İttihatçı diye istemiyorlar! Padişahın, İttihatçılardan nefret etmesine rağmen, hamle ve hareket kabiliyetini yine onlarda görmesi ve böylece hak ve hakikatten başka bir şey tanımadığını göstermesi ne kadar mânâlı!...
759 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.