Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur

Faruk Duman

En Eski Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur Sözleri ve Alıntıları

En Eski Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur sözleri ve alıntılarını, en eski Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bana göre, güzellik, elinden asla kurtulamayacağımız bir şeydir. Dahası, güzellik kapısından girer, ölüm kapısından çıkarız. Bu nedenle, her şeyden önce, insan bu kapının önünde sessizce durabilmeyi öğrenmelidir. Sonunda, işte böyle olur: Güzel, boyanır. Bir eşsiz kapıya dönüşür. Ve siste hüzünlü bir pars, ansızın kaybolur.
Kimi zaman türlü haksızlıklara uğradığı olur, bunu hep olgunlukla karşılardı. Düşmanını, olgunluğuyla bozardı.
Sayfa 19
Reklam
Bu dünyada, yalnızlığımızın mutlak bir yalnızlık olduğunu anlayamadığımız için acı çekeriz. Ölüm korkumuzun nedeni de herhalde budur.
Sayfa 69
Sahtesi Olmayan Tek Duygu: Korku
Bir yürek gürültüsü, bir korku işareti. Oysa insan yeryüzünün bunca korkuyu nasıl olup da taşıyabildiğini asla anlayamaz. Elbette, bu korkunun yükselişini, böylece vücudunun bir yerinde, bir uzuv gibi aklınca yaşamaya başladığını...
Ama gün geliyor, yaşam derin bir uçurumla ikiye bölünüyor. Bi boşluk. Uzak bir yere gidiliyor; daha önce hiç görülmemiş şeyler görülüyor orada...
Devasa Büyüklükteki Babalar
Babam, görmüş geçirmiş bir adamdı. Genç öldü. Ama ağarmış saçları vardı. Yüzünde hep korkunç, koyu bir keder bulunurdu. Ben onun, çocukluğunu geride bırakır bırakmaz, bir gece içinde büyüdüğünü, dünyaya artık bambaşka gözlerle baktığını, böylece o geceden sonra artık bambaşka biri olduğunu düşünürdüm. İnsanların saçlarını ağartan, ama onu yaşamın sonsuz bilgisiyle donatan bir gece; daha önce kimsenin erişemediği sırları insanın gözüne nakşeden bir uyku... Böylece hemen hemen hiç konuşmazdı ve kimseyle tartıştığı da görülmemişti. Kimi zaman türlü haksızlıklara uğradığı olur, bunu hep olgunlukla karşılardı. Düşmanını, olgunluğuyla bozardı.
Reklam
Ama ben de düşünüyordum; çarşıda bir işe girsem ne kazanacaktım? Çocuklar hemen hemen hiç para kazanmıyorlardı. Aldıkları üç kuruş yevmiyeyi götürüp babalarına veren o gariban çocuklar. Herhalde o para, babalarının da bir işine yaramıyordu. Şöyle geçiyordu içimden: Hiç çalışmasam, oradan alacağım üç kuruşla getireceğim şeyler... Yani bunlar olmasa da olurdu. Fakat o zaman anneme ne diyecektim? Onun gözünde, çalışmayan, çalışmak istemeyen biri konumunda olmak istemiyordum.
Hava kapalıydı. Bulutlar kararıp kararıp dağılıyordu, yağmur sanırsın bir evsiz; yağacak yer arıyordu. İnsan nasıl da bağımlıdır böyle şeylere. Ruh halimiz, bana kalırsa, kapanın havanın, huzursuz yaprağın peşinde yürür. Toprağa sinmiş nem kokusuna, çürüyen bitkinin yaydığı yeniden doğma arzusuna. Bunlar da bağımlıdır biraz. Herhalde, çürüyen bir şey, çok geçmeden hayat bulacaktır.
Şirazlı Bedreddin'e Göre Ölüm
Ölüm diye bir şey yoktur. Bunu, sevdiğim bir Doğulu düşünürden öğrenmiştim. Şirazlı Bedreddin, ölümün, salt biz dış dünyayı algıladığımız için var olduğunu savunurmuş. Yoksa, biz kendimize, içinde yaşadığımız insanlık alemine dışarıdan, söz gelimi bir ağacın gözünden baksaymışız, ölümümüzün bir değeri olmadığını, ne ki ancak bir yaprağın toprağa düşmesi değerinde hüzün gerektirdiğini görmemiz işten bile değilmiş. Gerçi, burada insana "iş işten geçti" dedirtecek bir şey de yok değil kuşkusuz; bir kere, ne de olsa dış dünyayı algıladığımız bir gerçektir. Bu durumda, insanın kendisine dışarıdan, söz gelimi bir yaprağın gözünden bakması nasıl mümkün olsun? Yine de elbette Şirazlı'nın söylediği de yabana atılacak cinsten değil. En azından, bu düşünce, ölüm karşısında insana biraz güç veriyor. Yaşama, biz de yaşadığımız için değil de, sırf yaşam olduğu için değer verilmesi öğütlemiş oluyor.
Suskunluğun Kederli Anlamı
O bunu söyleyince içimde derin, ama gerçekten derin bir keder hissettim. Ağır ağır, elimden uçup gidiyordu sanki. İnsanın durup da söyleyecek söz bulamadığı. Yine söz elbette çoktur; insanın, kederle dilini kırıp susmak zorunda kaldığı.
Reklam
Kalbin Güçsüzlüğünden Doğan Yaşam
Sonunda, kalp güçsüz bir şeydir. Bize yaşam veren şey, evet, bence, güçsüz bir şeydir. Bu nedenle yaşamımız da aslında bizim bu güçsüzlüğümüzden kaynaklanır. Böyle şeyler düşünüyordum. Yine de, diyordum kendi kendime, böyle güçsüz bir kalpten kaynaklanmayı bildiği için, yaşam güçlü bir şey sayılmaz mı?
Ama insan zamanla yeteneklerini kaybediyor. Bunun nasıl olduğunu, olabildiğini bilmiyorum.
Sonra insanlardan da, evlerden de, arabalardan da müthiş sıkıldığımı anladım..
629 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.