Kuşkusuz aşkımız yerinde duruyordu; ama yalnızca artık kullanılmaz durumdaydı; taşınması güç, içimizde bir taş gibi kımıltısız, cinayet ya da mahkûmiyet gibi kısırdı. Geleceği olmayan bir sabırdan ve inatçı bir bekleyişten başka bir şey değildi artık.